bir pencere aralığndanhep bir çocuğun sevincinde karşılaşıyorduk sonra üzüntüsünde ve ağlayan gözlerinde masum hal suratında dudak kıvrımlarında ve yüzümde bir eşkiya geziniyordu o zamanlar mavzeri gözlerinin karasına nişan alıyordu bir terk etmelik canım vardı ve kaşlarına düşen bir hüznü andırıyordu elleri nasırdan kabarmış elleri bu kaçıncı yüz yıl bu kaçıncı mevsimi acıların kaç bahar kaç güneş doğumu gerekiyor ki içimizde nehirler aksın içimizde karanfiller semaha selam dursun ve boy versin buğday taneleri ve papatyalar son yaprağına kadar yaşasın ve kelebekler ömürlük uçsun sevdaya o hasret dediğin uzunca bir kervan yolu mu hani göçmen kuşlarının terk ettiği o uzak kentler mi bizi bize ırak eden ve hep bir fırtınanın içinde kalıyorduk bir hoş çakal cümlesi kadar yalandı hep hoş çakal diyorduk bir birimize ama hiçbirimiz hoş kalmıyorduk hep bir fırtınanın içinde yaşıyorduk ama hep fırtınaya direniyorduk umut işte tükenmedi mi tükenmiyor bir şehir hep mi karanlık olur hep ışıksız sokaklar çiçeksiz bahçeler çocuksuz caddeler yahut hep saklambaç halindeydik yaşamak mutluluğu arıyordu ama hep ölüm sobeliyordu bizi en çokta göğüs kafesimizden sobeleniyorduk hep o masum sevdalarda kalıyorlarduk sonra uçan kuşların özgürlüğünü kıskanıyorduk bir romanın içine gizlenmiş cümleleri arıyorduk sonra en can alıcı cümlenin altını çiziyorduk tütün kokularında boğulurcasına içimize çekiyorduk özlemek denilen illetti sonra bıyıkları tütünden sararan adamlar oluyorduk kaçak çayla demliyorduk özlemlerimizi en koyusundan ve en koyusundan sevdalar içiyorduk tabut soğukluğu bir yaşam kadar ürpertici ve bir pencere aralığından gün aşığına dehşetle düşer gibi ibrahim dalkılıç |
en çok yağmurlarını sevdik belki de
hükümlü kaderimizin
belki de bundan
hep bir masalın kollarında uyanmak istedik
katranına bulanmış gecelerden
kaç ömür daha eskiteceğiz böyle
ıssızlığın dilinde
döndüğümüz hiç bir ayna
göstermez oldu bize
çerçevesine koşmak isterken
resmimizin
yana yakıla bir yol cehennemi adimlasak da
terketmiyor kimse hüznünü
al beni anne
ve doğurma hiç bir yere der gibi
kederinden geçtim siirin.