KALEMİN MEŞREBİ...
Teamüller durağan,
Sefil yaşlara mı yoksa isyan? Çatal karam, demelere muhalif satılmışlık iken Muadili demli bir tedirginlik. Usulca okşar yüreği akşam pazarı hezeyanlardan Arda kalan kırık ve sözsüz makamında Aşkı kadim bilen yürek Ve doğurgan gölgelere giydirdiğim Çetrefilli sükûnet: Tam bir ikilem, Doğandan ayrı saymak ölümü; Mutluluğu gölgelemek mi Olmalı beşerin muhatabı? Devir teslimi yükümlü sürgün düşlerin; Yeni günün ezeli rakibi dünden kalma gece, Tek bir yordamda hâkim kılan ister istemez Ve beyanlarında temkinli ve pür-neşe akıbeti Doğramak ayakucuna evrenin: Hayli yorgun bir günce olsa da Talim ettiği nedamet yüklü gölgenin… Pervazı ne enkaz ne de satır başı; Sözcüklerim kundaklanırken Nankör addettiğim sitemi burkan ezelden Biraz da taşan heybemden. Her demi densiz bir yara, Her günü yutarken evren Demeli belki de Sabra meyleden bir tevekkülde Taşan pervazından aşkın titrek bildirgesi, Karadan beyaza çalan o lehçeyi de ihlal eden Tek menşei bilinmezin hükmettiği Bir milada dokunurken usulca, Sezerken ayan beyan. Kalemin meşrebi sevgiden mütevellit O aykırı nizamda, Selama durduğum bir yaradan da öte, Ezik gönüllerde karaya çalarken aşkın niyazı Yudumlamak kana kana çalmayan o şarkıyı. Çalmadan ya da çaldırmadan mümkün olsa keşke Yaşamak ve sevmekten ibaret olmaya Meyleden bir yarım küreden akan şelale: Hem de ısrarla günün bir vakti Dolan zihnime Boşaltmaya kıyamazken Heybemde tıkılı o izafi günce. Akarken kanı delice, İnlerken delinir, bilmez misin Mis kokulu gök kubbeye uzatmışken elimi Ve teneşir paklayan ölü imgelere okuduğum rahmeti Rehavet bilip de Yüklendiğim gün ve gece. |