Yitirdiğim günsen yüreğime bir bulut gibi yağarken, ben sırılsıklam sana tutundum. üstüm başım sen kokuyor. bir damla yağmur kadar sessizim bu aralar, ve gözlerinin buğusuna sığındım, kaç mevsim üşütür, kaç mevsim öldürür, ve kaç mevsim yaşatır bilmiyorum. sonra bir maden göçüğünde öldür beni, bir ülke özleminde sev, ve bir gece karanlığında türküler söyle ardımdan, yalnızlığımdan idam et beni, yüreğinin en mahrem sokaklarını idam eder gibi. ateşlere at beni, ve ardına bakmadan git, git! ama, çok uzağa gitme. yüreğim üşür, yüreğim titrer ardından, dayanamaz yokluğuna, dayanamaz kokundan uzak yaşamaya, dayanamaz sesinden yoksun kalmaya. teninde kokan kekik olmak isterdim. teninin her zerresini kekikle donatmak, ve yalın ayak dikenli yolları adımlar gibi, teninde yürümek, bir balçığı ellerimle sıvar gibi, teninde ateşten tuğlalarla, terinde çoğalmak isterdim. an be an, bir şiire dokunur gibi. ansızın mavi bir okyanusun, en derinlerinde boğulur ya insan. öyle sessizce gülüşünde boğulmak, halaya sessizce vuran adımlarım kadar neşeli, ve bir güvercinin rahminden doğar gibi özgür, her anımda seni yaşamak isterdim. sende kendimi yitirdiğim gün, bir avlunun ortasında özgürlüğü aradım. beni bana anlat dedim kendime, sonra her gece seni düşünür, her sabah seni özlerdim. saçların uzardı göğsümün üstünde, ve ben saçlarına dokunurdum, bir ceylanın yavrusunu sevdiği kadar masumca. ibrahim dalkılıç 07/10/2016 izmir |