ÇETELE...
Tınısından muafım:
Tezat çetelenin aklı yitik ikilemi, Söze öze nispet eden tufanı evrenin, Derinlerde vuku bulan hezeyanı hepten kopuk an’dan, Demlenirken günbegün fırsat bulduğu kadarıyla aşk’a Kırık bir töhmete giydirdiğim cepken, Asılsız nidaları boykot etmeye müteşekkir adeta; yetmedi, Saf tuttuğum yarınsız yalnızlığın sığıntı mukadderatı, demek mi Yoksa keyfe keder? Çıtasından tırmandığım safran sarısı buhran, Bilmukabele dememe ne hacet, Sızan rehavette dokuduğum hezimet. Peyda olan bir düş’te saklı olsam keşke, Nirengi noktası yoksun bir düşüşe kenetlenip de Varsaydığım zincirleme kazanın maktulü; Devinip tepinirken ömür, Ah’lara sığınıp da tepe taklak olduğum piyesin en mazlum kahramanı, Irmaklarda boğulmakla eş değer belli ki Yağmadan rahmet Bir katre de olsa nasiplenmeyi dilediğim. Zıvanasından çıkmış heyula evren, Sezilerimi koyup da boşluğa, Aşkın küpeştesinde hazır ola beklediğim en rahvan, gölgeli mecra: Bilip bilmeden kıyama durmayı mesken edinmiş bir garip beşer, Döngünün vahametine burun kıvırmadan Yüksünmekle müptela olmayı aynı kefeye koymayı Meziyet bilip de, Neşeyi yudum yudum içmeyi yürekten dilediği. Anlamı kayıp ve yorgun, Şeceresi yırtık bir çetele, Girdabında boğulmayı marifet bilmişken, Takılma sen hani olur da Döküp dökeceğim bil ki ne ilk ne de son gözyaşı. Ölmeyi bekliyorum sur akşamlarında: Verilsin beratım çekmeden önce cezamı: Sandığıma sinmiş kokusuna hasretken bilindik müfrezenin. Köle ithamlar savurun hadi: Fırlatın nidalarınızı mahremin mihrabına Ve söylemezden önce son sözümü Ve derken kulağıma fısıldarken evrenin girdabı. Köle bellediniz: Karakaşına kara gözüne bu aşkın Ve patavatsız tümcelere hapsettiniz zehrinizi hatta Kondurmalık aşklara geçirmezden önce kara külahı… Ne efkârım diner ne de elası gözlerin erer hidayete. Salkım saçak bir davetiye askısında ömrün, Hicabı dahi dışlanmış melankolisine mahkûm edilmişim bir kez madem, Davlumbazın altında yanmayı marifet bilmiş bir faninin güncesinde Saklı tuttuğu infazına rağbet olmalı ki, Sözü özü bir cümleler türetmeye haiz değilsiniz: Bundan mıdır bunca zulüm? Bu mudur kırık rotanız kaybolmayı marifet bilmiş o enginliğe Sığdıramazken gönül yaramı… Mahkûm edimlerde saklı tutuyorum son hükmünü benliğin; Hele ki o kırık niyazıma sığan tütün kokusuna da çektim çekeli resti Ve küpeştesinde mahir gölgeler oynaşırken eylülün bir vakti, En nadir sukutu takınıyorum Ölmeyi yeğ tutmuşken hem de bilip bilmeden. Sandığımda saklı tuttuğumu sandığım mutluluk: Gülüyorum artık o savruk çocuk yanıma, Susuyorum gece gündüz makberi kıble bildiğimden beri; Demleniyorum da günbegün: Kâh kaşık çatına nazire edercesine kaderin, Bilumum kaybı da gömmüşken kim bilir kaç seher vakti. Oflara sığamazken en mendebur yalan, Suslara nazire eden çatık kaşlı kelam, Densizliğin dik alası be yar: Yanıp yanacağıma kani nasıl da evren. Sır tutmaz olmakla eş değer şu dil yarası, Hanidir ifşa etmeyi meziyet bilmişken kalem. |