Tırtar / Değirmen“-Yukarı Çeşmede hatıllarının başında kıl çuvallar birbiri üstüne konu(r)du iki yarım zehresi çıkan abıla yuma sırasına koşduru(r)du emme; “-muhtarın gelini, garısı gelince beklerdi sıra o yuduktan sonura sıradakının buydayı yunu(r)du” sırası gelen çuvalını boşaltır hatıla bulgur kaynaycaksa, “değirmene ğetcek buğdayın gapcı(ğı)nı, gavızını , kavsığını , taşını ayıtlardı ” “ıslak zehre çuvalı eşeklerin belini eğer”, çuvalı hayatta kalbur, tirki, tepsi, siniyle bölerdik, damdaki çullara serer kuşlardan korumak için beklerdik çullar üstünde kurutulunca ekmeklik un olacak "buğday" dimi çuvallarla ovadakı Sülü(nün) Muradın değirmenine yollanırdı. 70’lerde, eşekle yola koyulurduk, Hacıbeyin Murat’la asarın altında yoldaş olurduk birinde de kardeşim yoldaş bana eşek tökezleyip yıkıldı Yanbunarda bekledik gelip-geçen olmadı yoldan bağırdık duymadı, ağladık, sövdük de gördü, geldi Karaoğlan. gözlerimiz yaşlı, ağladığımız belli birbirimize baktık; “-inşaallah! sövdüğümüzü duymamıştır” der gibi yaşlı adam, kuyruğundan tutup kaldırdı eşeği çıkarıp azığımızdan verdik; yeşil dilimli beyaz keleği dönüş yolunda, her karşımızdan gelene “-terazi var mı amca” “-yok oğlumuz, hayrola”, “-armut alacaktık da” sanki terazi olsa paramız varmış gibi eşeğin saman torbasında epey armut irkildi... ister değirmen olsun, ister armut satmaya Tokmacık’a gitmek bir eğlence herkes bir şey ısmarlardı yokuş yol boyunca illa da “Gemici”den ayna Murat Gemici 4x6 keserdi aynaları arkasına soğuk tutkalla cikletlerden çıkan artist resimleri koyardı Hülya Koçyiğit, Feri Cansel, Sevda Ferdağ Belgin Doruk, Fatma Girik, Türkan Şoray, Tugay Toksöz, Cüneyt Arkın, İzzet Günay sonraları kiminin kendi fotoğraflarını, kiminin Almanya’daki kocasını, kiminin de askerdeki nişanlısını kimi daha büyük resimlere çerçeve yaptırırdı bu işin de köyde bir borsası varmış ısmarıç alannar, üstüne kar koyarmış ben ödediğin fiyat ne ise onu alırdım bir kaç yoldaşın “iş”ini baltaladım “-enayi” dediler “-sen de gazansana” “-yau” dedim “-bunun alt tarafı ayna” “-işte böyle böyle alışacaksın para kazanmaya, adam gazzıklamaya” .? “-onnar benim akrabam, ben edemen, olmaz” dedim “-“para dosdan gazanılı(r)”mış “-“aferim delisi ” dedi başka biri “- ben seni annadım senin havaslandığın angarya emme pişman olu(r)sun valla “gıyakcılığın sonu ayakcılık” .. “-bak agana, alıcı ğuş gibidir maşşallah, subanallah yere düşse silkelenmez, üsdüne yapışan topra(ğı) kâr sayar, kırk gazzık yese bi fazla gazzıklayamadım deye helak olu-ğeder sanki bi anadan-bobadan değisiniz dilağına yanayın sen kime çekdin bilmen ki” bir daha da ne armut satmaya ne değirmen için, Tokmacığa gitmedim aldırdığım da olmadı ayna fiyatlarına ömrümüz kazıklanmakla geldi geçti şükür hem de en yakınlarımdan, hepsine teşekkür.. borcum yok kimseye, ne tekme-tokat, ne küfür oysa yaprak koparanlara sövememek ne zuldür!. Çalı/ 1828 DİPNOTLAR gavız /kavız : kavuz:başağın taneler dışındaki kısımları kavsık: tahıl tanesinin kabuğu, kapçık, işe yaramayan, pasaf ayıtlamak: seçmek-ayırmak, ayıklamak zehre: zahire (buğday-arpa), un yapılacak tahıl hayat: avlu, yaşantının geçtiği yer dimi çuval:sık dokunmuş yün çuval, batik, un konulur Aşağı Tırtar Köyünden Murat Biner tökezlemek: çarpma ya da basılan yerin uygunsuzluğu nedeniyle düşe yazmak sövmek: küfretmek aferim delisi: kendini gösterme gayretinde olan, aferim desinler alkışlasınlar için çabalayan, trübünlere oynayan |
Boş gelip dolu giderim çoğu zaman
Selamlar..Saygımla