Acı Düşler ŞarkısıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın 15.09.2016. Turgutreis - BODRUM.
Yıldızlar kayar diye Güneş’le hayal kurdum: Gök kubbeden de olsa görmek için yüzünü. Posta güvercinleri bekleyip durdu yurdum, Sonsuz yasla bağlarken geceyle gündüzünü. Güneş’le hayal kurdum yıldızlar kayar diye, Masmavi umutlarla aşılırken hudutlar. Ne güneş yüz çevirir ne aşık cayar diye, Yollarıma simsiyah kümelendi bulutlar. Güneş’e sarılmışken bulut anlamaz niçin Bir şarkının güftesi yeter üşümem için! İnsanın ateşle zor sınavında, Elimi dağlayan elin nerede? Dağlarda zemheri sürek avında, Nevbahar sağlayan belin nerede? Işık gölge oyunu nihayete ererken, Bulutu eyerleyip kırbaçladım atını. Ufukların sis tülü perdesini gererken Gökler niçin saldı ki fırtınalı katını? Nihayete ererken ışık gölge oyunu Arar bulurum derken yedi iklim dört bucak, Rüzgâr esip dağıttı bulutların soyunu; Menzilim fersah fersah, hasretim kucak kucak. Bulut yâr olmayınca, rüzgârın yelesine Yapışıp uçuyordum gönül meselesine. Rüzgâra tutulan yangının külü Savruldu, bahtına duvağı tülü. Gönüllü bülbülle rızasız gülü, Kaderden bağlayan telin nerede? Layık mıdır yenilgi, sevda engel tanısın? Vuslata erdirmeden rüzgâr korlu düşümü. Ey nârıbeyza dedim, ateşin sultanısın Düştüğü yeri yakar hasretin izdüşümü! Sevda engel tanısın, layık mıdır yenilgi? Binbir mana çıkarken tek hecelik tabirden Yazılan yazı vuslat, üstünden geçen silgi; Anlamadan sarsıldım rüzgâr durunca birden Sordum: Menzil yakınken neden durdun ki rüzgâr? ’’Heyhat dedi, önümde zincirlenmiş dağlar var!’’ Felekten iksirin ful şişesini Yitirdim gönlümün tüm neşesini. Paslanmış kapımın menteşesini Güllerle yağlayan yelin nerede? Madem ki aşamadı rüzgâr heybetli dağdan, Bir başıma vurayım kendimi sarp yamaca. Ferhat gibi bir örnek daha çıksın bu çağdan, Ölse de delsin dağı varmak için amaca! Rüzgâr heybetli dağdan madem ki aşamadı, Yamaçta sendeleyip zirvede sürüneyim. Farzet ki bedenim hiç doğmadı yaşamadı, Bembeyaz dorukların sisine bürüneyim. Böyle karar vermişken suskun volkan püskürdü, Yanardağ lav selini dört bir yamaca sürdü! Ateşbaz dağların dehşet oluğu, Avuçlar dolusu diken yoluğu, Canıma yeterken alev soluğu; Boranla çağlayan selin nerede? Ateşin buzla dansı zulme çalan zarafet, Giden lav gelen buzul yamaçları kavurdu. Dağlar gelinlik giymiş bu ne ölümcül afet? Filizlenmiş düşleri dört mevsimlik kış vurdu! Zulme çalan zarafet ateşin buzla dansı, Diyet hükmü kılınmış kırk yeminli adağın. Aşktan yana küskünmüş âdemoğluna şansı, Dağlar buzul kuşanmış düşlerim darmadağın... Beyaz ölüm belinden yol vermezken tek karış Şarkımızda tükendi sorgudaki yakarış: Nazenin salınıp tutkuyla sevil Demeden, bozulmuş yeminli kavil. Bembeyaz tüllenen pembe begonvil Gülerken ağlayan gelin nerede?... Zümrüdüanka kuşu kanat çırpmaz enginden, Kaderde yem olmak var; kurda, kuşa, çakala. Sis çöküyor hülyama ateşle su cenginden, Bir mucize beklerken donmama ramak kala. Kanat çırpmaz enginden Zümrüdüanka kuşu, Bir ses duydum uzaktan: ’’Yol uzun, yükün ağır; Aşılır sanma dedi, ahlı dağın yokuşu. Buzlar çözülsün diye hemen Güneş’i çağır!’’ Bulut, rüzgâr, dağa mı; nelere darılayım? Kısır döngü için mi Güneş’e sarılayım!... |
Buzlar çözülsün diye hemen Güneş’i çağır!’’
Bulut, rüzgâr, dağa mı; nelere darılayım?
Kısır döngü için mi Güneş’e sarılayım!...
Gönül kaleminize sağlık hocam şiirli sabahlar
Not zernişan ve reyhan kokulu periler iki hikayenizin de hepsini okudum
İkisi de yarım eğer devamı varsa paylaşırsanız sevinirim...