Tırtar / AnkaralıAnkaralı köye yakın tarlalar, arpalıklar bi de ovanın köyden yannı Gayacaağıl, Depeyurdun altı köylünün kelek tarlasıydı günden yanı çürürdü keleklerin Depeyurdun altında, Ankaralı o havalenin kelek bekçisi Mayıs dedimi dut dutabilisen ovaya inerdi bekçiliği de işte öylesine kuşları kişelerdi anca hırsız gelse neydivicek sanki çok şükür memleketimizde hırsızlık bilinmezdi amma adamcağız kelek tarlasını yurt bellerdi nadasa bırakılan yerler, bahar da dedimiydi, önce iki, ardından dört yaprağa binerdi kelek tarlasında kökenler köylü ot çapasına inerdi seyreltir-çapalardı kızlar-gelinler kiminin karnı yüklü, kiminin sırtı bebekli sere serpe yayılırdı, her bir yana ulamadan, yarpızdan , ayrıkdan arapdaşşağından, köygöçüren bıtırağından başını gurtaran Suvatın çorak toprağında değil Depeyurdun kara toprağında kelek kökeni kelek çapasında seyreltilip yabani otları gıcıtılıp yan yatırılmış findeler domurcuğa binerdi dört yapraklı sarı çiçekler "hışır"a dönerdi çiçeği götünde "gılik" torbası kendi kökeninin altına saklanırdı dokanmamalı, düğelek olmalı geceleri, kelek tarlasını ziyaret etmişse iki diş izi tavşandan gündüzleri serçe, sığırcık, saksağan, gıyamet gibi çekindikleri yoktu hoyuktan moyukdan kestele bağlanmış uçuşan laylomlardan Ankaralı, gari o havalenin kelek bekçisi her sene mayıs-haziran ayı geldi miydi sarar “gara eşşeğe” dengini, ovaya inerdi yaşlı, zayıf, ufak-tefek, kısık sesli kendi halinde bir adamcağızdı Üseyin Emmi.. nam-ı diğer Angaralı ama "-hüşşş!" diye ortalığı yaran guşlar aleminin ödünü sıdırtan kuşları kovalama sesi, ortalığı kaplardı kuş alayları kalkardı kuyunun hizasında ovanın tek taşduvarlı tarlasının bittiği yerdeki toncun üsdündeki badem ağaçlarının arasında küçük bir tolda yaşardı kıl çuldan çatısını "-cibinnik sivsisineği endirmez" yerdeki kıl çula bakıp, önce "-ilan kıla gelmez" diye anlattı o boğuk, boğuk gırtlaktan gelen sesi ile “-ilan insanı durduk yerde ısdırıp sokmaz velevkine üstüne filen basdıysan kendine ’kazzık bağı’ attırtma zaten ilan avını filen boğar, sokarda ha deyince insanı sokmaz korkutmağuçu ısdırı o ğadar" “-maazallah ilan aya(ğı)nı sokduysa dinelelek, başını (y)okarda dutacan, uyuyayın demecen ponturuyun paçasını çiğilinen , helik daşınan ne bulusan burkalaştırıp, ilanın zehirini yüre(ği)ne utaştırma(ya)ca(ksı)n, a(ğ)zınınan emip tükürecen sarımsaklı yoğurt her ze(hi)r(lenmey)e bambıl sokmasına file birebir hele hele kese yoğurdundan ayranınan herşeye eyi gelir ben bunca yıldır ovadayın hâşâ “ben demek kör şeytan(nığ)ımış” emme ne ilan soktu beni, ne govaladı işin aslı heş bi mahluk insana karşı meremetsiz değildir neye dersen insan eşref-i mahlukatdır dünya insan gelecek deye yaradılmışdır emme insan!!! .. insan öyle mi? insanı bırak her mahluğa karşı meremetsizdir, ilandan bile zehirlidir sen! sen ol yerde sürünen ilandan ilanın sokmasından değil de yörüyen iki ayaklı ilanlardan, insanın sokmasından korkacan dili da(h)a zehirlidir imkanını gücünü hayra gullanmaz arı sokarsa sokacını çıkarmak ilazım ne soktuğunu bilmeyosan em tükür havangını alsın deye, tahranın, bıça(ğı)n çeliğini sür ya da balçığınan sıva, en eyisi i(n)sandan ilana sokulmakdan uzak dur nemi(e) nazım geceleri ovada yatmaya gakdın mı kepeneğinen bi ğözel gapat, baldırını, baca(ğı)nı bunalırın, terleyince üsdümü açarın deyosan yüzünü yazmala(yacaksın)can gecenin geç bi yarısında mübarek başlar “-dayı, dayı, dayı ” vızıldar durur dayısız iş yapamayanlar bal yapmaz arı ğibi vızıldayıp durannarı emsiz oğlak gibi meleyenneri andırı sen sen ol, birine dayılık taslama, yaparsan da ertesi ğün ayağına dolaşacağını unutma dayım deye de kimsenin utlusu olma Allah sana da vermiş iki ayak gendi ayaklayırın üsdünde dur “çalıya golununa yasdanırsan yamışır duvara sırtını dayanma cağışır” biri sana bi eyilik ettiyse de, yüzünü ğara çıkarma sana gol-ganat gereni, uşağın sanma güvenme dayına azzığını al yanına insan oğlu çiğ süd emmişdir, kırk yıl sırtında davşı gel bi de sen bana bin demez sırtından endirmeye gakdın mı senden kötü bellemez yapdığın eyinlik, gün geli mazifen olur yapdığın eyinliği başa kakarsan da etdiğin unudulmaz amma eyinlik unudulur.. ne demişler eyinlig ed at suya, balık bilmezse Halık bilir eyinlik yapan insan, eyi insan olur eyi insan demek; çoluk-çocu(ğu) hayırlı gazancı bereketli sıhatli-afiyetli dutduğu iş yüz güldüren gonu-gonşusu şerrinden emin olan işleri yolunda, onun-bunun malında-ırzında gözü olmayan bulduğuna şükreden fazlası uçun çalışıp-çabala(y)n illaki Allahdan isdeyen öldüğünde hiç kimsenin arkasından “-donuz mezerinde yatasıca hortlaysıca singildeyesice” demediği, çoluk-çocuğunun arkasından beddua etmediği, gurullandığı insan demek değilise’……… hu ğadar mal mülk, ev dam, olsa ne, olmasa ne sende varısa eyi, yoğusa elimden ne ğeli(r) önce o(ğ)lun-gızın bağrını gere-ğere filanca bobam! deyemedikden sonura neye yarar dünyanın sabısı olsan kimin evi damı yok, kim ölmüş, aşlıkdan kim ölmüş de bi arşın bez bulamamış, kim gelmişde bi arşın bezden fazlasını götürmüş, “kefenin cebi yok” demişler köylünün azzığı bi yoğurt kesesi harmanda ganlının ganadına yolmada ağacın buda(ğı)na asıp keseyi sırkıtmalı ekmeğin katığına denk olmalı Allah çoluk-çocuğu gazadan beladan, nusibetden esirgesin cemi-cümle ümmeti derin(m) acıkınca ekmeğ-aş, susayınca su bir ömür bu! gerisi Allah Kerim. kelek yeyceğinde datlanıp datlanmadığını bilmeğuçu bıyığının guruduğuna, akasının tifsidiğine bakacan değilise kelekdir çiçeğini daha dökmediyse hışırdır.. hırt-mırt denmez yenir turşuya gatılır emme çiçeği düşdüyse gıliği acılaşmışdır karpızın erdiğini bilmeğuçu da bıyığının kuruduğuna bakacan emme tıkıladığında tok-tok deye ses gelise daha ermemişdir tık-tık deye ses vercek ya da arkasından öğüne sıkışdırdığında çıtır-çıtır ses vermeyosa kabak demekdir benzi daha matlaşmadıysa şalakdır armıt sulandıysa sararır, yumuşar ucu kalkamaklı bi sırığınan alacan ay tepsi ğibi olmadan finde dikilmez göğeriyi ya zabahdan sulacan ya ağşamüsdü tepsersin bosdan toplaycağısan kökene elini değirme acılaşır acı bosdanı yeyeyin deme midene dokanır benin deyen adamı maf eder acılık varısa da sapının yanından kesip birbirine epili bi sürtele acı südü galmayana ğadak südünü kes at, soymayı bırak, yemene bak bamya aşı gaşşığınan garışdırılmaz garışdırısan sümüklenir, dağılır ay dönmeden badılcan garığa sokulmaz, gurtlanır “-eveli ağanın biri yanaşmasına “dağdan bana bi yeycek getir ben de yeyen sen de ye tavık da didsin gursağını doldursun kuşlar da nasiplensin eşek de kemirsin” adam ol gör düşünememiş yazın biğün ağaynan düşmüşler yola varmışlar bosdana ağa da titiz biriymiş haralda ağa eşşekde yanaşma arkada eve gelmişler ağa “-hinci kes demiş garpızı” yanaşma birez etlice doğramış nayetinde kendisi kemirmiş gıliğini serpitdirmiş hayada atmış gabıklarını bakmış tavıklar üşüşmüş birez sonurada eşşek kemirmeye başlamış “-ağa “garpız” demiş ağa “-eee” “-hani ağam bana böyle böyle dediydin ya “-haaa ben onu ha öylesine deyvidiydim demek unutmadın mıy dı” “-len ağa valla benim gış geceleri boyu uykumu gaçırtdıydı senin bu mesel” Çalı / 1723 DİPNOTLAR yarpız: yabani nane, ancak çok yıllık değildir gıcıtmak: yabani otun kökünden tamamen yok edilemeden kopartılması gılik / gilik: çekirdek düğelek : kelek, olmamış kavun kıyamet gibi : yoğun, çok (daha çok olumsuzluklar için kullanılır) hoyuk: korkuluk kestel:dokunan halı tamamlandıktan sonra tezgahta kalan direzi iplik tol: dört sırık direkle yapılmış gölgelik cibinnik / cibinlik: sivrisineklik, sivri sineğin inmesini önlemeye yarar çul, çarşaf, tül vs. yılan çiğil: çakıl, küçük taş havank: zehirlenmeden mütevellit ağrı-sızı-ateş balçık: ham topraktan çamur dayı dayı dayı :sivrisinek vızıktısı dayılık : kabadayılık, birilerine böbürlenme, hava atma, dayılık taslamak : kaba kuvvetle ezmek istemek başa kakmak (yapılan iyişliğin başa kakılması): önceden yapılan yardımın başkalarının yanında ya da kişinin kendisine söylenmesi tifsimek: pörsüyüp dökülmek gılik: çekirdek şalak: büyümemiş, olgunlaşmamış, oldukça ham karpuz kalkamak: kalkık uç, tepecik değirmek: değdirmek, temas etmek, dokunmak Resim Ankaralının kızı Meyremce, eşi Pese (ne demekse), kızları Zeynep |