ARKADAŞ...
Bazı şeyler var
hatırlasam içim yanar bırakılmış gönlümün içinde öylece yüzen ... kim bakmışta bulmuşki kim anlamış beni bazen akşamı edene kadar çok ağır bir bir akıyor gözümün içinde bir zaman makinesine tabi... Gittikçe uzuyor günler, boyumdan çok. Ezik bir gül gibi, çoğalıyor kırmızının harcı. Boş bakıyor yüzler... Gittikçe daha çok bakıyor bana , yüzümdeki bıkmış harç. Elimdeki kağıtlarda açıyor, geçmişin efkarlı yüzleri... Akacak binlerce kez akacak bizim üstümüze yığılacak taneleri altındaki mezarlar olacağız yaşlı kemikler tıkırdayacak yazdıklarımız ve resimlerimiz.. bizimle işi bittiğinde hayatın , zaman kalın bir giysi gibi saracak bizi hiç bir yerimiz görünmeyecek . seni tutan kıskaçlar soğur içimde içindekinden de çok soğur havanın tutumsuz sözleridir bu asla kesinleşemez bir sonraki gün ... ölüm sağ kalırmı hiç tüm ailem tahta bir kutunun içinde tepkisiz keşke tüm kaybettiklerime bende toprak atabilsem kapansa geçmişin tüm kapıları. beyaz bir elbiseyle ben anlıyordum onu herkes aynı tenhayla karşılaşır... Bayırlardan aşağıya düşen bir çığ bir şarkının tuhaflığıyla söylerim kendi kendime kağıt bıçağa dönüşebilir düşünülürse Açık bir kapı bırak, istediğimizde baharı bulmak için . pencereye yaklaştır, bulutları sevdiğimizde, görmek için yağanları. resimden baktığında ağlama , yokken şimdi sen o kağıtta seni düşünüyorum lütfen alıp gitme görüntünü seni izlemem gerek çünkü.... aklından geçen hatıralarla konuşur parmak uçlarında zonklayan hazin bir mektup göz bebeklerime yüklenişi gibi zorunlu.... özüm yıkık bir bina konuşacak kimse kalmadı.. Beklemek kırılan bir dalda ağaç sanmak, ağaç olmak kurduğum salıncaklar çürüdü... şimdi yine yoksun farklı olsada dünyadan uzak sallanıyorsun yıkılmaya... |