SİYAH ÖNLÜKLÜ GÜNLERDEN!!Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize.
Ne her gördüğümüzü isterdik, ne de her istediğimiz olurdu. Ama öyle bunalımlara girip çıkmazdık. Ertesi gün unuturduk. Bir giydiğini bir daha giymemek, önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize. Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik. Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı o günlerden bahsediyorum. Sökülenin atılmayıp dikildiği, yıprananların yamalarla saklandığı günler. İşte bu yüzden her anne iyi bir terzi ve her baba da yenilerini alamadığı için biraz buruk olurdu. Ama modayı yine de yakından takip ederdik biz. Mesela; ipten kemerlerimiz, çoraplardan eldivenlerimiz vardı. Her bahar papatya toplamak ve çimlerde yuvarlanmak gibi sıradan eğlenceler de edinmiştik kendimize. Üstelik pantolonumuzda beliren çimen lekesi için annemizden yiyeceğimiz azara bile hiç aldırış etmeden. Ama yine de iyi çocuklardık biz. Ağlayan küçüğümüzü susturmasını da, pazardan gelen büyüklerimizin yüklerini taşımasını da, beraber gülüp, beraber ağlamasını da iyi bilirdik. İstediğimiz bir şeyin olması için sabretmeyi de o yokluk günlerinde öğrendik. İşte bu yüzden ekmek ve emek bizin için nimettendir. Kaybetmemek için sıkı sarılırız, ekmeğimize de sevdiklerimize de. İlberOrtaylı Mutluluk hünerdir aslında Yokluktan aş çkarmak çorba çıkarmak Delik çoraptan eldiven dirseği eprimiş basmadan el bezi( havlu) Naylon ayakkabıların kışın ayakkabı yazın arkalarını kesip terlik yapmayı da bilirdik Yani demem o ki bir nesneyi dibine kadar kullanırdık Eskileri nayloncuya verip yerine süzgü çanak çömlek alırdı annem Kurbanlık koyunların yünlerini eğirir süveter yelek örerdi Bostuna tuzlayıp yıkayıp kurutup ocağın önüne yayardı sıcacık üstünde otururduk Siyah önlüklerimiz vardı bizim Okula giderken Mahalle fırınından bir gevrek parası çalışırdı babamdam Tam tamına yirmibeş kuruş Hatırlar mınız iki sarı onluk bir kızıl beşlik Mahalle arasında ip atlardık lastik top oynardık Dokuz kiremit istop yakan topu sönük bir top bile ne kadar değerliydi Acıktığımızda salçalı ekmek sürerdi elimize tutştururdu annelerimiz Bilmezdik bal börek kek sucuklu ekmek Kim bilir kaç yaşında duyduk adını tadını tattık güzel bir şeymiş gibi görünüyordu Bayramlar şenlikli geçerdi kurban bayramında kavurma baştacı Ramazanda horazlar kesilirdi pilav üstü nar gibi kızartılırdı Ne var bunda demeyin şimdi her gün her evde pişiyor Ama o zamanlar ki gibi tat kalmadı ne ağızların ne tavukların Ne de dünyanın! Ne bağlarda eski üzümlerin tadı Ne küpten eteğime doldurduğumuz incirlerin eski lezzeti kaldı Bizim çocukluğumuz incir bahçesinde geçti bilir misiniz Saydım bir keresinde bahçemizde tam otuzüç ağaç vardı Toplayıp taşırken kollarımızda sebet saplarının resmi çıkardı Nerden nereye geldik bir siyah önlükten Yokluktan yoksulluktan Ama şimdi daha yoksuluz mutluluktan Bize hatıra kaldı o hayata bön baktığımız yıllardan Yazdıklarımı en çok annem okusun isterdim Ama okuma yazma bilmez Adımı görse bir yerlede ben olduğumu bilmez O en çok dokuduğu hayatı bilir… Egenin incisi yemişlere zeytinlere selâm olsun! Siyah önlükle büyümüş ege çocuğundan … sevgilerle… Nurten Ak Aygen 12.07.2016 |
selam ve saygılar efendim.