Tırtar / Kutupbiraz cüretkar olan oğlanlar yoldaşlarıyla olanı-biteni konuşa-konuşa ıslık çala çala da olsa karanlığa aldırmaz köy girişinde beklerlerdi eşek sırtında gelen ana-babalarını babası karanlıkta seçer-seçmez beygirin terkisine alırdı onu ya da eşeğinden iner kucaklardı yolunu bekleyeni ya omzuna alır oğlunu-kızını ya da indiği binitine bindirirdi anaları bize yasaktı.. nedense köye girmeden analar eşeklerinden inerler bir elden bir ele hal mi kalırdı insanda ya da bir eşek varsa eşeğe illa babalar biner.. ev daha uzaksa boş kaplarla Yukarı Çeşmeye uğrarlar “iki insan görür” olandan bitenden haberdar olurlar cümle alem çeşme başında herkes bilirdi sırasını çocuklar genelde yolma tarlasına götürülmezler gitmişlerse terkiye binerler heybeye sokulmayacak kadar küçükse çocuklar analarının sırtında tek eşekli evin anası yayan-yapıldak köy yollarında kafilenin hemen arkasında üçü-beşi bir araya gelir dedi-kodu yaparlardı analar, sabah erken yolma tarlasının nevalesini hazırlayan, yolma tarlasına yayan akşama dek dur-durak bilmeden yaz sıcağının gözünde ekin yolan bebeğini emdiremeyen akşam köy yolunda yayan yine de çocuğunu sırtından indirmeyen “kuş uykusu” kadar derin uyuyamayan uyusa da canı geçmez analar hakkınız ödenmez gönüllerimizin sultanı! “-ağsam garannığı dedin de öğserdik bobamızı, anamızı güçcüg gardaşımızı en ileri ğedip, garşılayınca bobamızı terli yüzlerimizi öpdürünce anamız gösderemese de öğsedğini el içinde sıra he(y)bedeği gardaşımıza ğeli(r)di işaret barnağımızı hapsederdi ufacık barnaklarının içinde barnağımız salya içinde hemen a(ğ)zına ğötürüdü, kemirmeye başlardı” “-evde aşı yedikmiydi dama serili(r)di bobamın yatağı gucağı)na atardık kendimizi ısıcakta uğuldayan çekirge gürültüsünü duymaz olu(r)duk bobamın asger yarenniğinde kaş tefa dinnesek.. herkeş bayılı(r)dı..” “-falan yerli bi filan varıdıynan başlardı hayatının başga bi rengini aralardı hemen her konuda, bi(r) bi(r) esgerlik hatırası vardı gövyüzüne dalardı .. “de bakalım Sülemen bi(r) dağda gayboldun yönünü nasıl bulacan” agam hık mık bişiyler sıralardı “gutup-mutup” der annamadığım ben “ezen sesinden” dedim gülüşdüler her köyün ezen sesi varımış eyi de “her köyün hocası Yakıp Hoca mı” geceyse n’olcağımış “sabahı beklerin” geceyse göv yüzünde cezveyi bulcağımışıyız gutup yıldızı guzeyi gösderi(r)imiş “zemheriyse, yıldız mıldız yoğusa” … “dünyanın öte yüzündeysek” gene gösderimiş “alt yandaysak” mesela “güney gutbundaysak” gene “olmaz valla billa dünya hemi yuvarlak hemi de dönüyomuş” basdım faveranı “bize esgerligde öyle bellettiler” garınca küreninin ağzı ağaşların yosunnu yannı daa ne bileyin ne” guzeyi buldun sonura ne olacak hık mık ee ııı o yok vırt vızırıg senin anaca(ğı)n DİPNOT küren / karınca küreni : karınca yuvası Resim Zeki AKAKÇA "Senek" Çalı/ 1625 |
sabah erken
yolma tarlasının
nevalesini hazırlayan,
yolma tarlasına yayan
akşama dek
dur-durak bilmeden
yaz sıcağının gözünde
ekin yolan
bebeğini emdiremeyen
akşam köy yolunda yayan
yine de çocuğunu
sırtından indirmeyen
“kuş uykusu” kadar derin
uyuyamayan
uyusa da canı geçmez
analar
hakkınız ödenmez
gönüllerimizin sultanı!
Gün boyunca yolma tarlasında çalışan anaların bitmeyen çektiği çileler.
Yorucu ve zahmetli işlerden sonra akşamları da yorgun bedenleriyle
ev işlerini yapıyorlar,çocuklarına bakıyorlar.en ağır yük ise anaların
omuzlarında,yaşam mücadelesi veriyor.Mecbur başka da çaresi yok.
Yolma tarlası ve yol çilesinin hüzünlü öyküsü tebriklerimle.Saygıyla