Duydun mu, sağır ayna?gecemi huzurla boğan, mihenk taşım, kuyruksuz noktam, kırlangıç çığlığım ve hovarda gönlüme avuçlarımla kazıdığım türküdür, dut ağacı yani, sen! ; sağır ayna... ... neyse, boş ver artık iyiyim haydi, git! ben, beyaz giymeden... ... bir zamanlar, küçücüktüm! ve ana rahminde, sıcacıktım sıcacıktı, rahmimi yırtan bebelerim bir zamanlar; küçüktüm! bir zamanlar... ... bir zamanlar çocuk ellerim vardı ; yaşam, derin gibi... henüz değmemişti tenime, kirlenmiş sayfalara can veren siyah orkide ve bu zamanlarda dokunmuştu ilk kez bu minarede okunan bahar ayazıyla yenik düşmüş minik kızıma kırıldıkça, parlayan yakamoz / ölümüm!... bir zamanlar, küçüktüm ve derinden kanlı kelimelerim, menekşe yapraklarıyla düşünce dehlizime kızıl paçavralar dolardım geceye, cebimde sandığım, şiirlerle _ki, hepsi benimdi!_... oysa, tutunamadım diye küstü tüm yıldızlar bana ve küstüm geçmişime, gelmişime ... bir zamanlar, küçüktüm ve gökyüzünden kıvrıldığım toprağa, iki adımlık dünyada ay ışığıyla vurulmuştum çıplak sırtımdan, gümüş kurşun, sürülü iken namluya... oysa, bir çiftçi yüreği idi ellerim ve bir çiftçi elleri idi gönlüm düşünce serpildim mayın tarlalarında, haberin var mı? bir zamanlar, küçüktüm masum değil, küçücüktüm! yüzün vurunca aynaya nefessiz kaldım, titredi çenem ve susarak ölüme, dinledim beni duydun mu? |
hımmm...