Ötealacakaranlığın ardında biri kapıları kilitliyor ağır dualarla okuyoruz gümüş bir sim üzerine öyle düşüyor ki yıldızlar kendimi kaybediyorum kapatılmış bir güneşin yüzüyle ölüyoruz çocuklarımızı sırtlayarak bahçelerin çiçeklerini yediği zamana doğru. müziği demire çeviren sessizlikler var gökkuşağının erimesi gibi kıyıdan kıyıya, kavağın ve çanların melemesinden anlıyorduk bir renk, karanlığın en aymaz elleri annemizin koynunda soğuyorduk yavaş yavaş tek servi ağaçları söylüyordu şarkısını ağır bir ormanın bileşiminde zaman sadece rüzgar sıvışıp geçiyor bir taşa ötekine. duvarlarımızda ise yazılar okunmuyor sırtımızda çırılçıplak ayıplığımız büyük bir boşlukla kopan kopana mezar taşları üzerimizde ağaçlar öpüşerek yabancılaşıyor her ölü kendisiyle oynuyor artık... |
her ölü kendi ölümüne oyun oynuyor şimdi
ötesi hep şiir
şiirdi
.