İÇİMDEKİ ÇOCUĞA...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Damıtılan öksüzlüğümü yaşıyorum demlendikçe ömür yoksa yaş aldıkça mı demeliyim?
Zaruri bir kullanım olmasa gerek şu sözsüz iletişimimin yürek mağarasında ıssız bir terennümde raks etmesi. Kuytulardan açıldıkça enginliğe, sığ bildiğim sözsüz gözler de öksüzlükten nasibini alıyor. Yetim bir yakarış zaten şafağın ısıttığı o var oluş sancısı. İyi ki doğdum mu? İçimdeki çocuğa ve doğum günüm hatırına, vereceğim küçük bir hediye hele ki hayatın doğurgan tınısında, yüreğim şükür doluyken…
Siyam ikizi adeta; hüzün yağmurumda
Saklı mabedimin asılı rüzgârı, Devrik gözlerin kim bilir söylenmedik Hangi makamında saklı dermanı, Baş tacı bir imgeden Çıkıp da yola, eremediğim hidayetin. Devri âlemin pür telaşı, Takılmışlığın her bir katresi, Mübarek seyri belli ki Şu ödenmemiş kefaretin. Düş yorgunu bir gönle çektiğim atlas yorganı Ki örselenmiş bir cehalet kadar Sırrına vakıf olamadığım En haşmetli seremoni. Kırık nizamın düşkün kıyılarında Peşrevi gönülsüz bir tümceden sızan, Aşkın rotası nasıl nasıl da ayan beyan. Bir töhmet, bir rivayet; Düş gezgini bir imgede saklı belki ki Aklımın ermediği keramet. Tümden gelen bir niyaz, Sözlerin düellosu elimde tuttuğum O görünmez saz; Yine de dokundukça teline, Sür-git vazgeçemediğim o istikamette Nasiplendiğimden de fazlası Eremezken hüznün sırrına, Selamını kesen yorgun yüreklerden Düşen payıma. Unuttuğumu sandığımdan öte, Tarifsiz bir acı silsilesi: Gölgeli gök kubbe, sağdıcım Hüzün meleğim, Kırılgan bir yüreğin tam da ortası; Başucu nöbetlerim, İsyanlarım, kerametim; İndinde rahmetin düşkün, pervasız Düşlerim… Emsalsiz tümcelerin doğurgan teneffüsüne Teslim ettiğim yürek sesim: Bin bir hezeyan mabedin coşkusu, Kırılgan dalgakıranlar sol yakamda Biteviye çalan o sessiz şarkı: İbresi ıssızlığın değil mi ki varlığımın En derin sancısı… İndinde belli ki nazenin bir goncanın Sırasız ölümü yine de kırsalı Tedirgin imlerin, Fazlasıyla geçit vermez, Son sürat gölgelenmekse düşen, Yüzümden ne gül ne de revnak bir terennüm Gönülsüz sağdıcım kıblemde nöbette, Görünmezliğin indinde Gelmese de iki yakam bir araya. Sol şeritte bir gölge, Görmez gözlerim yine de gönlü Seferber ettiğim hazin bir reçete: Gök kubbenin bitiminde, Elinde orak, Yoklamadan kaçtığım kara melek. Devrik, katıksız, nazlı vazgeçişler: Sözsüz bir rabıta, Teslim olduğum anbean; Yırtık bir günce, Sırtımda aşkın cübbesi, Kayıtsız şartsız teslim olduğum o ritüelde Görünmez bir siluetim işin aslı: Sakıncalı imler meyletmiş bir kez, Aşksızlığın kisvesi Ve derin bir rehavet konuşlanmışken Kara yüreklerin çeperinde: Sevgisizliğin mabedi yine şeytanın tekelinde. Kaygıların nöbeti saklı tek bir imde: Kırsalında enginlerin hani o kaybolmuşluğumun Tek ve en cesur emsalinde; Bilinmez o göreceli tahakküm, Topladığım her satırın başında: Elimde mabet bildiğim kuru bir daldan ibaret iken Ucu ve yüreği kırık kalem: Olmazın oluru bir türküde demlenen hicabın sesi, Görünmez bir meşakkat sığındığım Gönlün o kopuk tekeri. Bir milat, bir hezeyan Yoksa kıyamet alameti mi de Her günü sığdırdım heybenin en derinine? Farzı mahal bin bir umudu yâd edip Gecenin kör vakti, Şafağa ermezden evvel kâinat, Hangi rabıtada saklı ise görünmezliğin kerameti, Yine de asılı kaldığım o ucu kırık salıncak. Başım göğe erecek belki de Attığım her çığlıkta, Duyulmasa da dert değil Hem belli mi olur, Alıp başımı giderim mutluluk ülkesine. Uzağındayım alabildiğine, Çok uzağımda saklı onca şarkının Hangi kayıp güftesi ise saklı tuttuğum Aşkın rahmeti yine ve yeniden, demek kadar Beyhude olsa da kayıp gidiversem Kırpık bir yıldızın peşine. Pejmürde bir külfet benimki: Rotasını yitirmiş hangi gemiyse, Elimde bir sancak hem de diktiğim gök kubbede Ve sağımda solumda gönüllü neferlerim, Başucumda annemin şefkati, Kapıp da koyuverdiğim en hüzünlü serzenişte Varsın olsun yaşlar en sefil yoldaş, Yeter ki çıkmasam yoldan, Soluk bir gülden medet umarken Her dokunuşum bir hezeyan Ve her vazgeçişim ödediğim kefareti Hayat denen imgenin Pür-telaş coşkusuna katık yapmışken yürek sesimi Duyulmasa da indinde şu evrenin. O derin tezahürü, Yeknesak bir cümleden medet umduğum: Aldığım her yaş’ın devingen tabiatı; Soluk bir rütbe sol yakamda, Sağdan sola bir bilmece olduğu nasıl da bariz, En ağır külfet, Bir imgenin mahreminden türettiğim Bitimsiz iç sesim. |