MAKBER
Makber bildiğim tecrit akşamları,
Gönülden dökülen niyazlarımın Savruk nidaları kadar ayan beyan. Suretinden yansıyan engin teamülü Gönülsüz o devingen, rahmet yüklü Mihraklarda konuşlanan gönül yangınları. Sinemde acıya benzer o yanık, telaffuzu is yüklü Kaygılarım demlenirken akşam pazarı imlerden Arda kalan yüreğin sessiz isyanlarına Geçirdiğim bir kılıftan sızan; Bilfiil sorgulandığım ki İndinde yanlış bir kelamdan düşen payıma, Gözden düşmek değil de akıttığım Derin ırmakların coşkulu kıvılcımlarından Damlayan avuç avuç… Sessiz bir rotada, Suretsiz o kayıp resimde Irgat bir beyan yine kopan en derinden, Nakşeden en dingin haznem, Saklı tutulu belki de yoksa belli de mi, Tutuşmakla eş değer öldüğüm gecelerde Boyutsuzluğun tefekkürüne sığdıramadığım Kim bilir kaçıncı hikâyem… Adsız bir sanrıda, Fevri bir solukta duyumsamakla mütevellit Bir kıyamdan arda kalan Yine de sessizliğin mabedi O revnak ve yüz görümü makberde En derinden, usulca nükseden. Serzenişin biri bin para, Tecellisi emsalsiz bir yorgunluk Sözüm ona bir katre bellediğim Aşka nazire eden bir kelamda yığılı kalmışlığına Ses etmeyen suskun yürekten damlayan sakilce Yine de istiflemekten geri duramadığım onca safsata, Sürrealist bir sakınca olsa da Yüklendiğim hezeyan. Kırık bir niyazda saklı o beyan Yine de ceberut bir iklimde peyda olan Nasıl bir tufansa Boyutsuzluğumun mecrasına kalemle açtığım İlk ve son gömüt, Asılı kalmışlığın rütbesi kadar dokunaklı Yine içinde devindiğim Ve suretsiz bir yok oluşun tecellisi Kadar doğurgan bir hüzünle eşleşen en derin Yine de ulaşabildiğim dünya gözüyle İçine gömüldüğüm hele ki o soluksuz kaldığım derin çukur: İsmiyle müsemma bir döngüde Ve kayıtsızlığımın çeperinde. İsmimi yontarken başucuma yığdığım Bir demet çiçekle buyur ettiğim makberimin Hoyrat güncesinde, Gülümserken melekler Sezdiğimin de çok ötesinde. |