SIĞINDIM EN YÜKSEK MAKAMA...
Dokundum önce usul usul:
Yanık tenine kaderin, sığdıramadığım tüm imgeleri Ve şerh düştüm isminin başköşesine, Soydum yavaş yavaş en aykırı düşlerin kabuğunu, İliştirdim gönül pencereme: Hani olur da, sürç-ü lisan ettiysem Aşkla yoğurduğum şu düzlemdeki yankımı. Ve ansızın iliştim gök kubbeye, asılı kalmış O izlekte, kararmış bir siluet iken efkârım, Cebelleştiğim şu pervasızlıkla, Derinden soluduğum yüreğin buharı Ve kaybolduğum hicret akşamlarında, Elimde soluk bir gül, Senden miras olmasa da ettiğim tevekkül. Sustum ve sığındım en yüksek makama, Tanımadığım o güruhta, şeytan ve müritleri; Belli işte, tecellisi sona ermiş ölgün ömrün. Hayır, hayır, asla korkma, Sanır mısın ki sükûtum ikrardan? Sen yine de yok say beni, Hem belli mi olur; Yeniden doğarım yâd ettiğim her ne ise, Karışmışken aklım ve yüreğimde saklı iken Aşkın güncesi. Kolay hem de nasıl, Zoruma gitse de yitip giden bir cümlenin En yanık kelamı iken hüznün bedeli, Savrulduğum şu sonsuzluk, bil ki, Aşkın ebedi istirahatı. Günlerden bir gün, demek değil akıl karı, Bilmeden akıttığım bunca gözyaşı: Neye delalet bunca efkâr, Haznemde ne çok şey bir bilsen Ve ne çok şey söyleyemediğim. Asılı olduğum gök kubbe, Sığınak bellediğim basiretimin gölgesinde Anlık bir rötuşla, resmettiğim şu berduş sefaletle; Hangi gam ise beni esir alan Ve hangi cahil imge ki Adımın bir adım ötesinde sorgular mazimi. Bir günceyim altı üstü, Altına döşerken bunca kelamı Ve savruk bir güfteyim, Bilinmezliğin nezdinde. Görmediğim yine de anbean yâd ettiğim, Bilmediğim yine de en derine gizlediğim, Anlayacağın, susmalardan ibaretim. Asla gönül koyma ve asla da sorma; Bilsem bile neyin derdidir bunca pervasızlık, Sükût-u hayale uğrayan bir dünyanın En asil yalnızlığı tek sığınağım. Ölgün bir günün hükmündeyim, Ceberut gölgelerin boyunduruğunda, İflah olmaz bir gönlün peyzajı Şu safran sarısı buhrana meyletmiş nice imge Ve nice yalan hele ki cengâver ve debdebeli Bir hidayet iken varacağım en yüksek çıta. Belirsiz bir gıybete rükû eden katran karası Ruhların mekânı, Gönülsüz üç beş sırdaş kelam kadar Sıra dışı bir muafiyete yenik düşen; Haznesinden taştıkça rahman ve kayıtlı bir beyanatta Dondurduğum zamanın ayak izi kadar Tahakkümperver bir hükme delalet eden: Fazlasıyla sancılı bir yok oluş ezelden, Yine de sığındığım en ulvi merci. Olmazın oluru bir kıyama rağbet edip Durakladığım kim bilir kaçıncı kare: Alabildiğine isyan yüklü mizaçlar Hıçkırığı en derinde, Soluk bir edim elden gelen; Bencileyin, deyip de sığlara rağbet eden. Kırık bir dal her ne kadar hicap etmesem de, Hükümranlığı tekil bir muafiyetten medet uman, Ummanların nazarında yitip giden bir nazireymişçesine Çalakalem yaşayıp kara kalemle resmettiğim Ömrün penceresinde nöbete duran. Hangisi ise rağbet ettiğim gönülsüz kucak, Fazlasıyla sığ olsa da içine düştüğüm çukur Yine de nazenin bir dokunuş, Nasıl da elem yüklü; Fazlasıyla sağdık bir hüküm bir o kadar biteviye Payıma düşen. Tufanlardayım ve kayıplarda, Sonu revnak bir günce işte; Hele ki kayda geçirdiğim onca sıra dışı imge: Belli işte yitip gitti isyan pazarında Varsıl bir aşka bel bağlayıp, Sağdıcı melekleri bile hüzne boğan. Artık bir sayıyım fazlasıyla sonsuz, Asil bir harfim belki de; Aşk iken mağdur ve özleme delalet. Kaçıncı seyrinde olsam da yüreğin Tutanaklara sığdıramadığım En mağdur öngörü iken El aman, demek nasıl da hicreti gönlün, Kavuşmadan gün geceye. En soluk rengim biraz karaya çalan En muktedir kıyama rağbet edip Soluklandığım ölüm öncesi. Berat Kandiliniz mübarek olsun. |