Tırtar / ZenginEV İNŞAATIMIZ DEVAM EDERKEN Gozirolu, Avilden, Topal Melit, Top Amat gibi bazı emmiler bize; “-sen kimin o(ğ)lusun” “-benim olum olcan mı?” ları geçer “-benim kızım ol” “-ben o(ğ)lanın desene len” “-seni, benim o(ğ)lana alıvırayın” itiraz etsen de aldırmazlar hatta taşlasan etraftakilerin kışkırtmasıyla sövsen ama bir yerde keserler, ağlarsan! vazgeçerler.. ağlanırdı.. bu defa da acırlar haline güya gönlünü alırlar “-va(h)! gadınım ne bileyin.. fisdannı ğörünce ben seni gız sandıydım” derler güya severler ilgi gösterirlerdi çaresiz inanılırlardı.. kendimizi ispatlama hırsıyla başlayan, “gösdert len şeyini”ne Varan tarafgirlerimizin kışkırtmasına “olsa gösderirdi demek yok, madem o(ğ)lan, gösdersin, gösdermezse kelp ola(yı)n inanmam” dayatmalarına efendiğimiğimize çamur bulaştırırlardı “-söğ len huna” galeyana gelip söğmeler arefesinde babamızın gözleri üzerimizde surat asık, kaşlar çatık bakışlar karanlık, dudakları sıkık çanımıza ot tıkarlardı.. ve ısrar, ısrar üstüne şeyimizi göstermeye varan “benlik” “kendine gelme”, “mükellef olma”, hatda “erkeklik” mücadelemiz, yarım kalırdı.. ilk mektepten önce oğlak, okulla birlikte öküz çobanlığımızda şekillenirdi bir an evvel davranılır hayati kararlar alınırdı.. bu defa da güya bilmezden gelip “kime var(a)can?” .. omuz silkerdik “vah! haa sen o(ğ)lan mıydın” .. “-toh! gene bilemedim, unuduvumuşuyun gadınım ” (gadın=güzel) … olmadı bu defa da keskin bir manevra ile çark edip “kimi al(a)can” namıs davasında adımız çıkacak gibi telaşlandırırlardı.. umumi ısrar üzerine; birinin adını zikredersek bu defada “onun agaları var, bobası fakir” .. “o güçcüg” ya da olmadı “o senden böyük, seni döğer” “o gözel değil, bek çi(r)kin” ya da açmaza sürüklerlerdi “emme o falana varcağmış” veya da “onu falanca alcağmış..” illa bin bahane bulmaya mecburlardı “gonşularında hayat yok” “helaları yola garşı” gonşularının hayadı-nahayı ne alaka? “onun anası cadaloz” “emmisi kör”, “bobası topal” ne etsek, ne söylesek yanıltırlar karşı çıkarlar suyu bulandırırlar sevdalarımızı alaya alırlar.. yeni yetmenin iştahını kaçırırlardı.. ardından tafsilatlar başlardı, ki sayelerinde istikbal kaygımız gerilerde kalırdı harekete geçmeliydik bir an önce eli çabuk tutmalı, önerileni kaçırmamalıydı “falancanın bobası zengin, senden eyisini mi bulcaklar gızlarını sana veri(r)ler onar onarın yerine ben de olsam gızımı sana veridim” “ver madem gızını emisi bu oğlana” “benim gız böyük, aba mı deycek bu böyüyüp herif olana gadak ohooo” “senin gız böyütsün” “bu adaiş güyesi mi olcak demi len?” üzerimize bahisler uzardı.. “falanın gızını al len Taşınbaşında kaş dölüm tarlaları var, Yeldeğirmeninde nohut, Karşıbağda payamlık ovada tarla bi uşdan uca, Arpalıkda bahça Hasançeşmede Söğütlüde harım evinin yannında arı köfenneri ona keza” .. “hu gadar geçi, hu gadar goyun” ağalığa çeyrek kalırdı.. duvar ören birisi daha katılır yukarıdan “Arpalıkdakı tarlaya sana bi ev yapıvırılarsa ustası da ben olurun..anasını satayın ta emme sen yere düşen mıhları eyi topla” … bir diğeri daha dahil olur muhabbete “dah! de imanıımm”la düşlerimiz keyfe gelirdi, özgüvenimiz şahlanırdı yoldan geçen bir başkası ondan geri kalmaz ama düşlerimizi bulandırırdı “-amma etdin emmisi yahu o adamın bissürü o(ğ)lu yok mu bu adama mal düşer mi?” “..?” “-o(ğ)lan gardaşları da ne oluyoru bu epap erkeğ adam yahu, bak asdanım elini gorkak alışdırmacan! godun mu oturtduracan” tamam mı? bir başkası galeyana getirirdi “-yoğ ülen ben onu alman, onun o(ğ)lan gardaşı çok deyosan falanın gızını al.. “çöpsüz üzüm” gayınnan elleriynen besler seni ballı çomacınan len hu fakıt derde derman uçu “hadi” deyvisen kimde bal var kimin cevizi var.. kimin narı.. hıı! kimin goca bicikli çift oğlaklı gırmızı geçisi falannarın aslı asaleti olduğundan mı? hemi goyun sürüsü hemi geçi, ovada bahça demişsin yahay! valla! hemi gatır arabaları hemi inekleri.. hemi de düğeleri, gözümüzde ne güzel manzaralar neler, neler canlanırdı.. başka biri bilgeliğe soyunur, “işleri çoğ olsa daaa epap, iş yormaz adamı! iş deği(l), eş yorar vallaha senin gibi deliğannı guvatlı adamı evelallah sen her işin hakkından geli(r)sin, emme? agaları varımış sana ne ne hökmü var erkeğ adamsın, “höt” dedin mi gaçırısın evelallah bokisi vurdun mu mertlek gıldırısın gözünü bi tefa morartacan, esas duruşa sokacan.. tamam mı! mor gözlü, analarımız gelir aklımıza içimiz acırdı” “-dedik ya! garı gısmı yorar, e(h)tiyarladır adamı bak ben gellabanı aldığımda tığ gibi adamıdım valla gör hinciki halımı” öteki üstüne gor tafsilatın “epap! hele bi de benim gibi; fakır gızı alısan var yaaa zabbah demez, ağşam demez fırsant buldukçana açar ağzını, yumar gözünü “bal yapmaz arı” ğibi “dındın da dındın” vallaha çenesi yorar fakir garının atdırı(r) adamın depesinin tasını keser işdahını, uzak yere getme, ıhıcık benim de başımda biri gaçırdı a(ğ)zımın dadını” “fakır adamın fakır gızı” öldürü(r) herifin isdikbalını anasını satayın ta! .. bizden on yaş büyük, küçük kızını katar hesaba bak epap, benim gızımı alma neyye dersen? anasının bana etdiği gibi aban da şişiri(r) senin başını” es geçerdik bazı evleri geriye bir ya da iki ev kalırdı başka biri daha çıkardı daha başka bir şey derdi delik çorapdan baş barnak çıkar gibi “-sen zengin gızı al as(l)danım zengin gısmının gızını, neye dersen.. biliyon mu. ne gam ne keder; bişirdikleri yenir gonuşdukları eyidir, dutdukları gözeldir, dikdikleri keyilir, gözleri güneşgibi parıl parıldır, camları genişdir, işleri yönetdir. evleri güneşe, bacaları yönedine bakar gışın üşümezler zobaları yanar..” gözümüzde bütün bir sefil köy manzarası ve kendi gerçeğimiz vardı o evlerin de hükmü kalmazdı diğeri devam ederdi.. “-emme Allahın fakiri.. aslan olsa neydiviri(r) işdehe boban, ıhıcık ben, yaz-gış, dağ daş.. iş-güş, elde yok avışda yok elimiz hamır garnımız a(ç)ş ille bişiy damardan, emme daha da çok bunardan gelecek, “mermer daşdan, varlığı iki başdan” olacak, dönüp bakmasan da bilecek arkan-galen olacak, yasdanacak en birinci şey ne arka daşş.. neyinen.. varlığınan var olacak.. varlık olmayınça dirlik olmayoru vesselam varlık keyfe keder imkansızlıklar beter! imkanlar harikaydı.. “-yoklukda baca çekmez ev tüter sen gördün mü pacası çekmeyen zengini bi evin pacası çekmeyosa bil ki fakirin fakiri ne dirliği vardır ne de yönet düzeni sen zengin gızı al asdanım hele bi de hak vaki oldu daa gayın boban ölüvüdü müü.. gayıı işdee yaşadın getdiğin iresmi.. dadından yenmez vallahi billahi” yörüyüşün bile değişiviri için için yanardık içimiz yanardı.. sahi köyde zengin kim vardı? “-fakirin düz yolda aşar ganlısı zengin gısmının, dağı daşı aşar tatar arabası tarlası, takgası, çobanı, yanaşması sürüsü ehliyalı, ekmeği-gatığı, yağı, balı.. yeyim yeycek çakılı(r) galı(r) düğünde bayramda ahali akışır varı(r) fakir belasını bulmuşdur “fakirlik gaderdir” der avunur oyusa o da O’nun gulu emme; “yetirecen deye” gıvranı(r) duru(r) gızını alan bulunu(r) emme, oğluna gız veren olmaz ki neyinen etsin bayramı, nası(l) etsin bayramı bayram eder ağşam etdi mi ğünü emmeee; zengin “yağınan yarık yediri” bencileyin kelik deği, onculayın çarık keydiri mali hüllenin halli ağzımıza tad gelirdi gönlümüz akrannarımızı tarardı “-falanın gızı da var emme onnarın o(ğ)lannarı da var, gerçi … sen onnarı döğer ellerinden alı(r)sın tarlaları “höt” deyvisen, evelallah donnarını çekmeden gaçarlar” horazlanırdık, göğsümüz şişer duruşumuz değişirdi göğsümüz kabarırdı “yeni yetmeliğin kapısına dayanmışlara adresler verilir inceden “gız alacan mı Beylerden, yemesini, keymesini bili(r)ler dik duru(r)lar kibirlidirler emme heriflerini el içinde adam ederler” ayaklarımız Beylerin kapısını arşınlardı … “-emmee bana galı(r)san Deliamatlardan bi(r) enik dut, evelallah yaşadırlar, kötü keyf davşımazlar, aşlıkdan ölseler getseler, gatliken dışarıya sezdirmezler gol gırılı(r) yen içinde galı(r) dışarıya sezdirmezler asla etrafa renk vermezler surat asıp bezdirmezler bi bakmışsın çelenden bi çöp goparmışlar dişlerini temizleyip batırlar "-neyye len" demeye galmaz “dün geçi kesdiydik de.. dişimin govuğunda et galmış” de(r)ller.. alınacak kız değişir, netice değişmezdi eli-mahkum kararlar alınırdı nayeti hiş kimsenin bobasının malına güvenme şansı yoğudu belki de tek çıkar yol buyudu, yaşça büyüklerimizden anladığımız kadarıyla evlenirken istikbali temin etmek.. olmamalı angarya "neyye bobayın fakırlığı gader, emme senin fakirliğin gader değil, neyye zengin gızı alaydın boba!" denirdi.. hakları vardı.. kuzu oğlak güderken. er davranıp nüfuz sahasını geniş tutardık ötekilerin yengesi olurdu duttuklarımız bobaçca yapraklarına sıralanır, şansımız ne olur ne olmaz.. öyle ya; düşlere dalardık.. anasına satayım hepiciği el oldu şindi. “tohh” desen var mı çaresi ne sevdalar yaşanırdı.. DİPNOT gadın / kadın : güzel anlamında, güzel çocuk (oğlan ya da kız değil) kastedilen gadın / kadın : güzel, iyi |