Selalar Çırpınırkenbeni terk edip gittiğin o gün kalbim tek ayak ustura sırtlarında haykırdı ardından gitme terk etme solgun mavilere bırakma umutlarımı yıkıldı infazı üzerime gurubun sende kalan tutulmalarımın atan pıhtısına serçe yavrularının gözlerine karıncalar doluştu göğün çatısının yere saçılan saçağından dudaklarımın titreyen suskunluğunda bilendi jilet kanamaların kesintisiz kaybı serildi tanyelinin yeşil göğsü tabutumu sırtlayan gecenin omuzlarına güvercinlerin kanatları battı şafağın körelen gözlerine can çıkmadan henüz ağızdan karanlığın parmak izleri vurdu gönül kuşlarımın ak boynunu boğuldu gelincikler martıların ala bulanan can çekişmelerinde polen köpükleri patladı fütursuzca maviliklerin derinleşen kızıl çiseli kirpiklerine rengini şaştı bulutlar yağmur sesimi kustu güllerin bükülen duruşuna ana rahminde vurgun yedi tüm ceninler ölü doğurdu candan kopan çığlıklar dizildi bir bir mezar taşları gitmelerinin beni diri diri gömen selalarına ah! Sevgili idam sehpasının ayaklarımın altından kayan çırpınma acılarına terk edip giderken benden beni utandı renginden günahlar intiharın gölgesi üşüştü kızıl boşluklarıma... ’’Yarpuz edb sayı 19’’ |