Tırtar / AkbükAkbük “-geceleyin zifiri karanlıkta bile dama çıkınca anam dedikleyin “gövyüzünde asılı yeni galaylı zini ğibi” dıkkatlı bakınca uzansan dutuvucan üsdüne düşüvüceğmiş gibi ğeli(r) ay! mubarek oraya sanki senin uçu(n) gondurulmuş ya da; höle zabbaha garşı; gölü yarıp da sana ğadar uzanmış sanki kucaklaycağmış sarıp sarmalaycamış gibi ay ayın ondördünde ilk akşamdan doğmuş ortalık pamparlak. veya(hu)t da göle düşmüş bi civa topudur göl gucuklamış yavrusunu dünya senin için kurulmuş, ve sen hemen o günün sabahı el değmemiş, gün görmemiş güne henüz güneşin yakmadığı tertemiz kekik kokulu havayı ciğerlerine çeke-çeke başlarsın güne oh! güneşin yakmadığı hava solunmuş sabahın ayazı, serindir, üşütmez canlanırsın, kırıtmaz çok geçmez tınsırmaya-hapşırmaya başlarsın “-çook yaşa” deyen bulunmaz sadece komşu köpekleri uyandırmış olmalısın yüzünde bir uykuya kanmamışlık gerneşirsin, off çinizin belin her yannarın dutulmuş daha sabah serinliğinde başlar güzel bir telaş kibrit, tuz, akşamdan tavlanmış ekmek, hepsi bir yana yeni testi ağşamdan ayazlatılmış, heybeye sokulmuş ve kafileden birileri er erken vakıt herkeslerden evel yola çoktan koyulmuş kestirme eski Taşyol’da sürçülüverecek gibi her adımında düşe-yazmasına ramak kalmış eşeğin nalları altında ezilen yoldaki çiğillerin sesi arada bir dik yamaçlarda yankılana-durur Payamdaşda, Kolandaşın altında Zırtlanderede.. belli ki erken kalkılıp yol alınmış kim? er yatıp uyunmuş, ova yolu tutulmuş kalabalıklaşır yol giderek ve sen kendi başınasındır artık eşeğin arkasında, elinde söğüt dalından deynek umutla barışık kuyruğu yukarı kalkık “bosti” köpek kah ileride, kah yoldan çıkmış kah geride kalıp yetişme telaşında burnu neredeyse yere sürtecek koşmakta, arka ayağını kaldırmış, neredeyse devrilecek itoğlu it! illa her taşa, her çalıya siğecek hazır, bir fırsat bulmuş, yol boyu eğleşmeyen birileri kelek tarlasına dönmüş hışır toplamaya kökenine saklanmış bıyıkları kurumuş olgunlaşmaya yüztutmuş birkaç kelek iki tavşan dişinden kurtulmuş dağyolundan inmekte olan bir-kaç kişi arasında başka birileri üzerine laf! söz konusu kişilerin hoşuna gitmeyecek bir yarenlik tutturulmuş tatar arabasıyla sebzeliklere bizden önce varanlar elleriyle dokunmadan kökene bostan yolunmuş “-elle dokanıldı mı acır”mış “-başını kesip birbirine sürterek acı südünü alsan da fayda etmez, mideyi burar”mış tuz! mübarek daha tatmadan birilerinin içini burkmuş yeni başak bağlamaya başlamış soğan pırasanın taze yapraklarından sütlenmişte olsa; ille marul acı da olsa tere, çiçeği götünde sivri büber baharda yatırılmış domates kökenleri içinde gezinilmiş pembe-kırağılısı bile bulunmuş, etek dolusu firenk cırt ötekinnerden ayrı konulmuş köklenen bir yeralmasının kökü, yeni yumrulaşan kumpir bir hapaz fasille on kadar bamıya barnak kadar bi kaç badılcan sulanan yerlerden çiçeklenmeden temizlik gök! teze soğan, nane, ne varsa pıransa yaprağı yolunmuş .. bir taraftan yardımlaşa çekilmeye başlanmış tulumba kovalar dolusu su verilmiş karıklara kuyu suyundan yüzlere su çarpılmış ham, çorak toprak suyu olsada “-korkma bişiy olmaz dinlenik”miş eşşekdeği he(y)bede su! işmeye Günsüz suyu, ağşamdan desdiynen soğudulmuş tekrar çıkılmış Hoyran Ovasını baştan başa kateden yola yol alınmış harman yeri, Kocaçayır es geçilmiş, yoldaki yolakların ıslattığı çamura batılmış.. sudaki gölgeleri engellenmiş kavak, badem, erik, kayısı ağaçlarının atarabalarının izi bırakılmış Köyönünde Gaziri Mezerliğine dualar okunmuş harımların arasından geçen yola sapılmış suyla çalılığı ayıran bahçeler arasına yok! önden gedenner gözden gaybolmuş, tekerlek izleri, eşek nallarına kurban edilmiş yarma içine koca taşlar döşenmiş birkaç arabalı geçsin için onca eşekliler düşünülmemiş ama eşekleri var oradan geçecek hemen herkesin, arabası olsa da neye, su desdisini davşımaya şimdi eşekten ineceksin cilbiri eline alıp karşıya geçeceksin eşeği yularından çekeceksin sakın boz eşşe(ği)n inadı tutmasın kırmadan yeni toprak testiyi çamurda kalmadan pappayın teki şanslısın, geçen başka bir eşeğin peşi sıra geçirmişsin eşeğini, “artık delikanlı”sın Allah nazardan saklasın kendine güvenin gelsin çüş! denilerek eşek sakinleştirilmiş “-afferim len” deye sırtına hapazla vurulmuş Sülünün Muratın değirmen yeri Alamurat’ın sebzeliği Gaziri Mezarlığına samimi Fatihalar! huşu içinde yüz sığamalar Goca Ğavak Gayalığının altından büngülder Gayabunar Köyönünde, Aşşamelle yol çatında birkaç köpekli tolların arasından Eyvaz, Bozayak, Eyvazın Murat, Cöbe Osman bağda-bahçedekilere selam verilmiş kelerler bahça duvarlarına, çalılara kaçışmış Söğütlükte “boklu serçe” cıvıltıları arasında yolumuz keskin ağaç gölgeleriyle kesilmiş gölgeler yol yol yüzümüzü okşayıp geçmiş Musaçavışlar, Çevrik Harımda yeni günün pırıltaları gözlerimizi kamaştırmış yaprak hışırtısı buymuş Karakayanın dibinde yeni evli bir delikanlının öldüğü tolun yıkığıyla hüzne gömüldük ve hiç beklenmedik bir anda karşı-karşıya kaldığımız, bambaşka bir renk Akbük ya bahardan bahara, ya da “-bayramdan bayrama ev sıvasına• Akbükten toprak götürürdük” bük! ak tepecik orasından burasından oyulmuş, bir patikayla Akbükün büküntüsünü dönüp daha tepenin arkasını görür-görmez sırta çıkınca saçları uçuran yüzü serinleten bu hoş yel her zaman esmez bir kemer gibi kıyı boyunca gölü sarmalayan bir başka yeşil kındıralar hafif hafif, birlikte rakseden kamışlar püsküllenip sararmaya başlamışlar saz; yaprakları kurumaya yüz tutmuş kamışlar arasında yaban ördekleri batıp, bir başka yerden çıkmakta “-bu sene garameke bol”muş, ve ilerisinde hasır gibi durgun su bu envayı çeşit “mavı” “dünyanın başga hişbir yerinde yok”muş “oldu bitti, ömür geşdi biz başga mavı mı bildik ki” iç içe geçmiş halkacıklarla engin maviliği süslemekten memnun oynaşan balıklar.. “-hadi gene avlıkçılara bu sene de” gün doğmuş göl! neyemetmiş insanımıza nerde varmış.. böyle ova “-sağolsun”, Memo’nun Ferudun göz gararı balık dolduruvumuş balıklarla yarışmacasına coşkuyla fırlattığımız taşlar uçurumdaki çalılıklara kadar hemen yanıbaşımızda bir vazo gibi Belenardında Mıdık Musa’nın göğeriliği su motoruyla gölden su basarak Akbükte, karatoprakta envayı çeşit yeşil boy vermiş domatiz, kayıse, yaz alması, kavak hani “bi gökgörmediğin olu olmuş" yoldan yanna hendeğ eşmiş, sur! yüksek çelenlerine goya harımlığı gorurmuş, eşekteki tesdiler elbirlik, indirildi Söğütlerinaltı’na heybeler ıslatılıp testiler hıfzedildi delikanlılar seğirdip tırmandılar yukarılardan kuru çalı-çilpi toplamaya çok geçmeden bi(r) motorlu kayık gürültüyle süzülerek yanaştı en kıyıya çocuklar sevinçli, gençler meraklı, büyükler kaygılı kum; çakıl taşları zabahın ayazından buymuş ayaklarımız ıslanmadan kucaklanarak kayığa bindirildik özellikle arkaya istif edildik “-sarkmayın, dıkkat edin düşersiniz” diye endişeler dile geldi sandık içindeki kıskaçlarını açmış istakozu merak edenler “-aman ha elinizi böcüye gapdırmayın takoz kısdırmasın” diye ikaz edildiler burnundan geriye yiterek kayığı yanık tenli bir abi uzun bir sırıkla, yönümüzü deryaya çevirdi sonra geçip en arkaya dümene geçti bu; “Dırdır Mustanın güççük oğlu”ymuş, “öyle ya gari anası Beylerden Gebiz gızının gızı”, nereden nereye deryanın yüzünde, akraba çıkıldı, kol atıldı, bir daha bir daha motor çalıştı, irkildik kayıkla sanki denizi şak ediyor gibiydik çoğumuzun hayatında, su üstünde ilk var oluş ilk; Yunus Peygamberi denize atmışlarda balık yutmuş köydeki üç, motorlu kayıktan biriymiş Dırdır Mustan’ın kayığı tur atıp, manevradan sonra Dutlar’a yanaşıldı bir coşkuyla kayıktan atlayıp onca çocuk yarışırcasına boyumuzdan böyük gıvrık, yontuk, bükük taş basamaklardan tırmanıp Alacainler’e koşuştuk kimi “gavur mezeri” dedi, kimi “kilise” Gebiz Abi, “bazilika” ne? ne demekse; baya bildiğin kayalar oyulmuş, “çıkmak neyse de, inmek çok zor”umuş kayaya oyulmuş odalar, bizim evlerden geniş arkada büyük bir yer daha vardı acaba oraya nasıl ulaşılırdı “-ne bileyim nereden, Gavır Hocası gelip bura yerleşmiş zahar duşmanlarından sinmek uçu yünseğe yap”mış.. yok! “-yok ya(hu) adam buradan dünneye hükmediyo”muş duvara oyulmuş silah, kap-kacak yerleri bile vardı “-Allah Allah” “-gavır zenatı” “-hinci nerdeee” diyerek hayretlerle hayıflanıldı aklı erenlerce ne! ne tafsilatlar anlatıldı “gavırın aklı her boka eriyo”muş, neçeden sonra, indik güç bela kayaya oyulmuş basamakları çıkarkenkinden daha fazla sıkıntılı, “-çoc(uk)lar yumbarlanısınız ha!” iki gözüm iki çeşme, Feride Halam, azarladı gocasını, beni kucağına aldı aklım ebemde, ebemin ettiği dualarda kalmıştı “kolay ineyin” deye dua etmiş olmalı, “-al bakalım ebesi, ne varısa ebende” diye gadın beni yere bırakdı “-a(ğ)lama ğadınım a(ğ)lama, Kemal Emmin sana şaka etdi hiş a(ğ)lanı mı va! çi(r)kin olusun bak garışman valla gel! gel bakayın yanıma” gözlerimi sildi etek ucuna meğerem gözleri yaşlı duran çi(r)kin olurmuş sen sanısın oğşayarak Ebem, eski çadır yerindeki daşlardan birini “-hu daşın hatırına” dedi … “-hu daşın hatırına, ıramatlık bobam, kendi elleriyne(n) ta horalardan yendirdi hu daşları daa tol! tol yerimizi hura çevrikledi, taha dün ötüyon gibi aklımda” .. “anamı toprağa vermiş o sene Bahtiyar’da Bahtiyar nere, Daşevi nere Daşevli Sarımusalardanımış ıramatlık, o sene dedi bana, “-hadi oğlağa” taha bi ana ğuzusu, gız başıma, deli bi çocuk, düşdüm oğla(ğı)n peşinde adıbellediğin çobannık anamın ölüvce(ği) aklıma gelse ya Hatmaca’yı aldı, ne de olsa analık, adı üsdünde, has-öz ana ğibi olu mu Allah kimseyi öğey etmesin, düşmanımısa da kimsenin başına analık vermesin neçeden sonura, içim yandı emmeee, ne fayda nur!... nur içinde yatasıca gabiri cennet olasıca, tüm geçmişe “üş gulfalla, bi elhem” okunmuş gün ğeldi, onu daa goduk Gayıörenine hinciki buu, Akçeşmenin altına biri bi yerde, biri başga yerde hinciki ğibi yazısı mı var daşında evelden bilidim ener varıdım da emme doru, emme yannış, okur üfleyviridim hepiciğine, Allah gabil etsin, zatin bi bobama deği, etmişikene hepiciğine ederdim, yola düzülüp dee varasıya anama gatın gatın fazla taa! eve ğelesiye “rahmet okunmuş” anamın mezeri, nasip olmaycağmış öyle ya elinden dutan, alıp geden deyviren olmayınşa cumay derneğinden okur üfleyvirin onun esamesine, amel tefterine yazılırımış Allah gabil etsin; okuduğumuz da elhem, salli-barik galatalarım marımış, ö(ğ)redeyim demez de bizi(m)ki sanısın mekdep-medirese ğördük, biz hoca öğüne diz çökdük sanki herkeş benim gadak biliyomuş bulamalığından değil erincekliğinden, “sen nerden okursan oku, o onun uruhuna varı(r) zahar yeter ki her zaman canı gönülden oku” der, öyle de madem herkeş neye akışıp geder, mezerdaşını neye gorlar de(ğil) mi laf! topra(ğı)na bi yüz sürmek yok mu uyuntu, irezil.. kokmuş! nere ğedeyin hu yaşdan keyri, nası bulayın, hinci eveliki ğibi dağ-bayır dön dolaş yok ki iki baş da olsa goyunu guzusu, oğlağı kedisi, köpeği, tavığı dedikleyin mal canın yongası hurdan huraya gelinemedi mi gelinemeyoru de(ğil) mi nasip böğüneyimiş, Alla(hın)n onaraca(ğı) işde Allah gatın gatın ırazı ossun sebeb oldunuz..” şükür bin şükür! sayelerinde nasip olmuş yılın yılın o ğadak derin herife, “-yahu ha, hurdan binelim iki eşşe(ğe) de, yalan deği(l), hadi anamınkı uzak, Bahtiyarda goca bi ağacın altındaymış da Bahtiyarda başga ağaç yok mu, duruyo mu hemi de ne bileyin ne ağacı bulaman daa bilemen deee, emme gakayın hurdan bi horaz keseyin, bi(r) amin çığrışdırayın nasip olmadı mı olmayomuş”.. “hu bobamın çobannık etti(ği) zaba(hı)n ayazında ellerimi avcına alıp, hoohlayalak ısıtdı(ğı), guca(ğı)na basdı(ğı) elimden dutalak barabar seğittiğimiz sırtına hopuç edip de okarlara dırmandığımız kekik süpürke dernediğimiz ye(r)llere gazdı(ğı) çiğdemleri ceplerinde, elce(ği)zinde dolay dolay dolaşdırpdaa kendi eliynen yedirdi(ği) Akdağa, Dutlara eletivi ha bi” derin de narasın ay ay gelinimiz.. işleri güşleri bi omuymuş “gış çıksın da bahara” olmadııı “gelecek sene”, adam kendinikinneri bile marağ etmeyoru ki senikinner umurunda mı zati anasından emer galmış, Kırkbaş Gölcük Yaylasında’ymış gayınnamın mezeri, baş ucunda daşı var mı yok mu gedilse varınsa bilini mi, bulunu mu haklı emme, nası gedili(r), nası gelini(r) bobası da Erzurum Çakmak Hasdanesinde ğalmış” öyle der güna(hı) obalı boynuna emme yalan emme essah, ga(y)ri kim habar etdi, bilen mi var ora nerden yolladılar, nası eletdiler, ki; hankı cep(h)eden yaralı ğeldi kim bili(r) kim nerde galdı kim biliyormuş seferberlig dee o ğalmış dokuz gardaşdan bi öğey gızgardaşına, biz onüçden iki dene, bizim gızın ha varlığı, ha yokluğu, benden böyük ya, ha olmadan gedeydi gocadaydı zahır, arasa-sorsa ha bana bi sa(ip)ap çıksa ya aklına gelimiydim acaba .. bazı bazı bi ağıt ederin, içim yanarsa “gurbet elde sarılamadım anama ben saramadım toprak aldı goynuna verividiler beni elin o(ğ)luna gadir gıymat bilmeyene düşdüm neydeyin anam da yok bobamda nere gedeyin” ! yeter’ yeter edin ga(y)ri hinci dişim kitleni(r) size eziyet ederin git! a(ğ)zımı aşdırma hinci” içi galkınca dişi kitleniyormuş.. hadi bobası neyise “-o(ğ)lum ha bi eletivi beni Dutlara bobamın geçi ğütdüğü yellere” deye deye deye nasip böğüneymiş, aklıma gelmezdi hiş Allah ırazı olsun bi deği bin gatından” .. “bunarın hakkını nerde öderin ben” …. kucaklayıp bindirdiler kayığa gözleri, ören yerlerinde, bir ömür öncesine buğulu bakışları gözleri dolu oğlak güttüğü dolaylarda kimselere sezdirmemeye gayret ederek belli belirsiz el sallayışı, hâlâ gözümün önünde! ya;? böyle “insan” olunuyormuş.. motor gürültüsü içinde bağırarak konuşan, hatta türkü söyleyenler ve elini suya daldırmak isteyenler üç taşı sacayağı yapıp bir dığan “domatiz gavıracan üsdüne yımırta gıracan melemen yesin boklu kebab yeme(ye)cekler” su; acıkınca “ne gediyo”muş “-Çakır İmine’nin Tahir adet etti melemeni ünverste de okuyokana Angara’dan geldiydi neydiyomuşuyuz, ne goyomuşuyuz, nası ğonuşuyomuşuyuz, yazdı-cızdı ğetdi Allah var, ne yalan söyleyen biz bilmezdik domatizin gavrılacağını üsdüne yımırta gırılıp da yenil(e)ceni” “-emme de ha” “-get bee domatiz gavrılımıymış gıı hiş var gökgörmedikler va(h)” “-aba valla bek ğözel oluyomuş domatize yımırta şeytanımın aklına ğelmez duysam inanman görmedim.. oh! baya yedim yemeden bilinmeyomuş..” “-gı aba madem enkini etdin bamnesini, badılcanını da do(ğ)ra da endeki “türlü” ossun yımırtayınan ben zalata edeyin, üsdüne de çökelek ekelim herkeş bi “cingen aşı” yesin Ümmet-i Müslüman obal da boynunuza yen! pıransa çomacına talim etmeyin” “-hincikinner bö(y)le seviyo”muş, “-o ne gıı va?” “-maşşallah-subanallah “in dibinden, inek yüğrüldüğünden” habarınız var anam geet garı ğısmı gezenti mi, uzak durcan garı ğısme gıçının üsdüne oturu(r) vardığı yerde “lök gibi” duru(r) bişiy sorulmadan gonuşmaz üsdüne ilaf geli(r)se de.. iki kaleme o ğadak.. biz öyle gördük, öyle belledik öyle biliriz.. şükür emrine esgiden garılara bi Okarı Çeşme vardı da herkeş her şeyi ordan bilidi, hinci? ben sen o! herkeş “medeniyet tarlasında seğidelek” geçiyo(r)muş.. böyük-güçcük varıdı çeşme bollaşdı bi Macar Odası varıdı gakdılar dutdular bi gayfa olmadı bi gayfa da(h)a durduk yerde bi de almalık gardılar ovaya bi ova yolu edividiler, olca(ğı) bu böyük güçcük garışdı gayfada ikiykene, üş olunca barabar herifler de gıybete durdular böyük güçcük; mencilis filen galmadı damatizi gavırıp da yımırta gırılı mı gı va! ged aman ged bee, netceklerinin şaşdılar gene hu yaşıma ğeldim böyle iş görmedim..” “-gıırılıyomuş” “gayrak taşın üstünde ataşa verdiler çıtıraklı çalıyı orta yeri nassı duman gapladı gıı, alaf dersen dam boyu, Sadıllah ataşın üsdünden atllatdı cümbür-cömat çoluk-çocu(ğu) töbe.. töbee ataşın üsdünden atlayınca spor! cimilasdik oluyomuş..”, .. “-közleri eşeleyip de gızgın daşa balıkları temizlemeden bile yatırdılar üsdüne köz hüğdüler, va(h)!! ıccık sonura alaçiğ demeden gapışdılar guyru(ğu)nun yandan derisini dutup galdırıvırıyon çıkla et, gılçık-mılçık, hakgetire üsdüne de Mıdık Musanın bağdan goruk şırası, büber, domatiz, sovan barnaklarımızı yalaya yalaya yedik çığrış-bağrış seyralık etdik.” piknik? pik nik valla bek eyi oluyomuş.” … kayıkçının çırağı bize sırtüstü yüzüşünü seyrettirdi bizden oldukça ileride -boy verdi - epey sonra, adeta zıplayarak bir başka yerden su yüzüne çıktı garabatak gibi büyüklerimiz bizimkileri “ilerilere getmen” diye azarladı çırakdan altda galdık nayeti va! “kimler kimler” boğulmuş ebemi kuma gömdük, yüzüne gölge gerdik kıyıdan topladığımız gayrandaşları suda sektirdik birileri (tabi herkeş kendi çocuğuna) kocaman taşı “commp!” badak suya atana terslendi misafir çocuklara bir de agama kimse bir şey demedi daşınan oynamak mekruh daş!? ayıboluyomuş Daşevin garşısında Tekdutlara varmadan daha söğütlerin altında neşeliydik hep bir arada göle gitdik çoluk-çocuk çoklarımız ömrü-hayatında i(l)k diba Alac(a)inneri ğördük ataş üsdünden tünlüdük yımırtaya domatiz gırdık seyralıg ettig, seğirtdik yedik-işdik ik diba işe-kayda boş verdik işde öylesine; bi ğün geçirdik neyimiş piknik (st)cik cik” cik n’olmuş, nolmuş! birilerine göre de “gökgörmediklik” “varsın olsun” keyfetdik sanki kıyasılar çatlasınnar” oh! kim kiyası oluyomuş “sefamız olsun..ömürde bi(r) biz de yan geldik yatdık, çamıra batdık Daşevinin annacındaydık adamlar gayanın yüzüne ev yapmış Akbükün daha ilerisi de varımış ik diba iş-işlemedik ömrü hayatımızda domatize yımırta nerden bilceğdik okumaya gedenner mamir olup gelenner olmasa iş-gayıt bi yanna ha bi de yarın işlenivisin dövletimiş ataşdan atlama biz de atladık geşdik.. Allah dövletimize zöval vermesin mamir olmak varımış ha!” melemeninen piknik ömüre ömür gatıyomuş DİPNOT kırıtmak: üşümüşlük, büzüşmek, hareketsizlik sürçmek: elde olmadan kaymak, düşeyazmak siğmek: işemek temizlik: semiz otu yarma: yol v.b. yarılarak açılan ark, su yolu büngüldemek: pınar kaynağının taşarcasına dipden gelmesi, bünk/büng diye ses çıkarmasaından kaynaklanıyor olmalı, yerden kaynamak, çıkmak, hareketlilik yol çatı : yol ayrımı, makas, sapak • kasdedilen odaların badanası belen: tepecik, küçük tepe, ardına dolaşılan, tepesinden yol geçmeyen çilpi: çalı-çırpı, ağaçcık, kuru dal, çer-çöp böcü : böcek, buradaki kasıt istakoz takoz : istakoz şak etmek: ikiye ayırmak yılın yılın: senelerdir, çok yıllardan beri, birkaç sene alaçiğ: henüz tam anlamıyla pişmemiş hak getire: ne arasın, yok boy vermek; su içinde dik durarak suyun derinliğinin ne olduğu hakkında diğerlerinin fikir sahibi olmasını sağlamak gayrandaş / kayrandaş : kayran/kayrak taş : düz, kenarları ovalimsi, kaygan, pütürsüz, yassı taş, genelde çakıl taşı, kayrak : kenarları kırılmış yassı taş olmalı kiyası: kahyası, kiyası olmak; işlerina karışmak, burnunu sokmak, gereğinden fazla ilgilenmek. |
yöresel şiveyle ele almışsınız hocam
az çok sizin Denizli bölgesini biliyorum
daglık köylerde yaşam zor olsada
insanlarının yüregi sıcacık
öyle ya ekmegi bag bahçeden olan
erken kalkmalı çapasını suyunu sulamalı
gıptayla okudum sayfa sahibine
böyle anlamlı paylaşımlar yaptıgı için
çok teşekkür ederim saygılar