DEŞTİKÇE ZAMAN...
Deştikçe zaman yarayı ve kanadıkça, kandıkça
Yarından önceki yalanlardan arda kalan bir husumete Denk düşüp hele ki tüm pervazsızlığı vuku bulup Gölgeli bir izlekte var olma kaygısı ile nöbette siftinirken kötülük Ve bir dizinden öte bir yenilgi addedilen masumiyetten An’a uzanan tekil muafiyet ki sarkacı yıkık bir devrin, Gelip geçen en devrik baş tacı kondurulmuş Nefret yüklü bir kalbin ıssız ve sessiz varlığı kadar Hicap yüklü bir esaretten dökülen avuç avuç. Belli işte; kırık bir naşın kavuştuğu ahret nasıl da uzaktı, Oysa an iken yaşanan ve doyulmayan, Bir marifetmişçesine gönlün yükü En kırık heceden sarkan sayısız gölgeden muzdarip, Aydınlık neferi aşk denenden ayrı düşmüş Bilfiil yıkılmış, yenik gelmiş. Dünden arda kalan bir nota, o adsız şarkının Henüz yazılmamış bestesi ve çocuk sevinçlerimin Çalıntı mizacından yola dökülmüş çiy tanesi iken En aykırı neşeden paye biçerken evren, Mimli bir güzergâh belli ki yüreğin mabedi, İçinde uçuşan peri kızlarından ibaret bir yoksunluk mu yoksa En asil gölgenin kucağında asılı kaldığım Bir tahakkümden saçılan dört bir yana. Hele ki yerli yersiz ahkâm kesen onca söylenceden Güne taşan bir keramet gönülsüzlüğümün sancısı kadar Keyfe keder bir hutbede saklı tuttuğum gönlün güncesi. Belli işte, sona erdi en batıl ve en sakil hikâye; Bir yakadan uzanamadığı elim kadar boşluğa düşmüş, Belki de dünden beri defalarca ölmüş. Hezimeti ansız ve istikrarsız, Yâd ettiği mecalsiz bir serzeniş Hele ki en münafık dokunuştan arda kalan Tek bir gölge kadar soluk ve soğuk bir mizacın Tekelinde kayıp bir imgeyi satırlara yığan. |