iki ağacın lafı
-şu durup bize bakan
tanıdık geldi biraz kır saçlı ağır aksayan nasıl oynuyordu yalnızı önce sabırla dinlemişti uğramışken yalancı yaz az çok serçeler izlemişti mumu sönmüştü akşam ayazı -bir ara çağırıyordu eskileri hafifçe şair vaazı habersiz zannederken bizleri elimizi kolumuzu bağlayan dizlerinde yine bir sızı oturmuştu sessiz sedasız kim kalmamıştı ki ağlayan nasıl bu aşk böyle vefasız bir de o kadar dağlayan maziden geçiyordu acımasız -sanırım bahsettiğin bayanın elleri pamuk parçasıydı dudağı varsa yoksa kiraz üstünde küçük ben olan yanağı sayfa beyazıydı saçlarına ithaf bir nisan süzülmesi gonca nazıydı nasıl sen hatırlamışsan ismi de bende kazılıydı -daha neler dedirtmişti dokunmuştu bir şiir gözlerine ikindiye karşı işlenmişti haylaz rüzgara rağmen hüzün çökmüştü birden hepimize aslında kaptırmazdın sen kendini hiç bir mevsime belki dallarınla eğilmen güneşi kızdırdı tepemizde -hani bulut arkasına almasaydı azıcık gözyaşı dökmeseydi biliyorsun beni kıpırdatmak zor hatıralar adamı yormasaydı ne güzel dizeler yetmemişti yüreğinden başlayıp sökmeseydi usulca mehtaptan bir kor keşkelere izmarit yolmasaydı sonbahara mola daha bitmemişti dr.süreyya burak önder |