Teni haram saydık
gök nasıl akar kuruyan toprağın bağrına sicim sicim
işte öyle sızdık alevden şimşek misali gözlerden yüreğe damla damla tadarken vuslatın zehirden şerbetini nefsi ayaklar altına aldık sere serpe taş kaldırımlarda teni haram saydık şehvetin kucağından akan tere yeterdi bir çift buğulu göz gönüldeki vuslat bayramına yarım asır eskidi şafağa ermek için düşe kalka yollarda kâh yokuş, kâh düzde, kâh engebeli yollarda uğraşta çoook! demir alan gemiler ardında bakakaldık ufuklara boynumuz kıldan inceydi kaderin yazdığı fermanlarda bazen düşler dökülürdü eteklerimizden masalın sonunu beklemeden bazen kükredik kıyısıyla kavgalı dalgaların yoldaşlığında yanardık ateşimizle, külümüz savruluncaya dek benzi soluk mevsimlere yüreğimizi avuçlarımızda sıkardık duyulmasın diye derinde ki avazı gün geldi çorak topraklara tohum attık umudun yelinde gün geldi susuz kaldık çağlayan ırmaklar kıyısında başımız göğe değerken ulu çınar gibi sevdalar gölgesinde maviler o an birleşti gök ile denizin vuslata erdiği yerde karanlıklar vız gelirdi gönül gözü açıkken sevdalıya vuslata erişilmişti şafak vaktinde güneşi öperken dudaklarından… Ahmet Moran |