Beni Öksüzlüğümle Bırakma EfendimAnnem ve Babam duaya yöneldikleri zaman ’-Selam sana ey gönüllerin efendisi! - derlerdi, çocukça bir merakla pencereye koşar sonra dönüp ’kimse yok ki, gitmiş’ derdim. Babam gülümseyince gönlüm genişlerdi boynuna atılıp’ kim o efendim’? derdim. Babam seni anlattıkça ruh haleti değişir kimi zaman hıçkırıklarında boğularak susar kimi zaman ah keşke görebilseydimlerinde erirdi Seni sevmiştim efendim babamın anlattıklarında hayran olmuştum, kopmuştum küçük dünyamdan yaşadığı sürece babamda... hep abdestli gördüm babamı iki rekat namaz kılar, dua eder konuşmadan yatardı ümidi seni rüyasında görmekmiş efendim annemden duymuştum. gördü mü (!) bilmem hiç anlatmadı anlatmaya zamanı olmadı belki şimdi ben babamın bıraktığı yerden başlıyorum umutla yatağa girişte beklerken gelmeni yüreğimin tıkırtılarında uyuyup kalıyorum öksüzlüğümün ilk zamanlarında babam gelirdi gördün mü, geldi mi? diye sorardı yaşlı gözleriyle gelmedin, gelmiyorsun efendim babam da ümidini kesti benden, o da gelmiyor artık öksüzlüğüm gözlerimi kanatıyor fırtına da kalmış sal gibiyim çatırtılar başladı sen yalnız bırakmazsın öksüzleri bilirim efendim ne olur, bir kez gel de bak yetim gözlerime kokunu gönder, açık kalan yüreğimin camından selamını gönder sabah ezanlarında; camıma biriken kırlangıcın tebessümünde tebessümün olsun öksüzlüğü senden daha iyi bilen olmaz ki bir tek amcan kalmışken yanında, gitme demiştin ya bırakıp ta gitmemişti seni öksüzlüğünle sen de bizi bırakma efendim; yoksa bu öksüzlük eritecek bedenimi boynu bükük gezeceğim İstanbul sokaklarında başı okşanan her çocuğun alaycı tebessümlerinde yıkılacağım hasretinle yanıp yok olacağım efendim ne olur! gel artık efendim İstanbul |