REŞİT OLMAMIŞ BİR GÖNLÜN TECELLİSİ...
Nedamet yüklü fısıltıları kar bildi insanoğlu
Ve yuttu boğazında düğümlenen son lokmayı; Mezhebi genişti ne de olsa, Ateş olan yerden çıkan duman, Zaman zaman kılı kırk yaran Yeri geldi mi korkan gölgesinden. Bir tufandı hepi topu, Akla zarar bir karabasan Hele ki hidayet yüklü ruhun son durağı; Ayyuka çıkmış ve çarpıtılmış her bir vasfı. Ölüm müydü de payidar kılan, Hüzün müydü yoksa yerle yeksan Onca çetrefilli yaşam. Tütsülendi aşk: Ne çok sır, ne çok yalan, Kaynağı gizemli, Gömütü çoktan toz duman Sanırsın ki; kırık bir lehçenin tekabül ettiği. Zincire bağlı onca söylem: Gâvura kızıp oruç bozan Hanidir yoksun fazlasıyla bedbin: İsmi dilden dile gezen. Efkârı, o demli yoksunluğu, İlk hecesi belki de, Kayıtlarda saklı tüm çekince. Başı kayıp bir öykünün Nihayete ermiş gizil hikâyesi Ve her fırsatta günün önüme düşen kayıp gölgesi. Görüp göreceğim kim bilir Şu sefil ömrün kaçıncı sektesi… Ellerimde aşk, gözlerimde cemalin, Nasıl da gizli rabıtasında zihnin. Var oluşun hikmeti derken, Son bir izlek. Belli ki; reşit olmamış bir gönlün tecellisi. Aralıksız sızan, sitem yüklü dilimden, Hanidir devingen ruhun tek tesellisi. Gıyabında son serzeniş, katre katre Damıtılan o yüreğin. Hükümranlığında aşk’ın bir fısıltı, Kımıltısı yüreğin: Bir serzeniş hele ki o nazenin benliğin. Kıyılarında saklı üç beş sakil imge, Enginleri kıymete binmiş Açılmazı varoluş devinirken yokluğa An kaybolurken boyutların konuşlandığı Hüküm yüklü yüreğin tokluğunda. Nasıl nasıl tedirgin, belki de Muğlâk bir devinim kıyısında gözümü alamazken Hele ki ümit bildiğim Hele ki o gün dönümü; Adını rahmet bildiğim. An kopmuş dünden, Dün sarkmış gizil hükümlerden. Bir dokunuş bir ah ediş hatta o terk ediş Asılsız kılınmış iken şu benlik Bil ki, teferruat ne varsa senden hariç. Kopuş ve yok oluş, Nüktedan bir dokunuş Seğirten acemice ne mi geride kalan; Sakil üç beş hece Ne mazi ne yarın Tecellisi anlık bir rötuş İmge döngüsü ile ermişçesine nihayete Sancısı, sanrısı şu kayıp ruhun sarkacı Dirayetsizliğime koşullanmış kim bilir kaç sayfa dolu İz bildiğim yine de yüz sürdüğüm Kavruk, çok acı çok, Yanarken mihraba yakın dursam da kaybolmaktan Alıkoyamadığım, Dönüp dönüp başa soluklandığım: Kula kulluk yapmaksa düşen payıma Ölmeye çoktan razıyım. Kırık bir lehçenin son perdesinde son şarkı mırıldandığım, Güftesi kayıp şu kırılgan ruhun yine de. Hüznün batağında o sancılı gülüş Rahvan zincirlerin teyakkuzunda gizli Ne bir serzeniş Ne ıskartaya çıkmış bir var oluş. Can çekişen imgelerin gölgesinde Sığdırdığım yeknesak hüzün Ve gün dönerken yüzünü kara geceye: Sonsuzluk sırdaş bir dost Hüküm yüklü yetilerde saklı tüketiliş. An ve dün sıra sıra dizili efkârlı tekmil. Kıdemli sancıların hüküm sürdüğü, Belki de ölüme dönük yüzümün izlek bildiği: Gıyabında iz sürdüğü, Sokulgan, alabildiğine kırılgan Yine de durağan zaman zaman. Mecali yitik, aşkı rahmet bilip Hanidir kırgınlığını yok sayıp Ve eşiğinde mahremiyetin, tehir edip de Devingen ruhun eşkâline yenik düşüp. Güdümünde garbı yön bilip, Alabildiğine yüzü mihraba dönük. |