ANLAMSIZLIK KIRAĞI ÇALDIKÇA...
An’dı münafık ve andım usulca:
Takriben doğduğum günü yâd ettim Ve dokundum yılgın yıllarıma. Pür-ü pak çocuk sevinçlerim hele ki Nasıl da nasır tutmuş emsalsiz benliğim. Sağdıcım ne çok imge ne çok seyir Ve seğirttiğim gölgelerdeki kaybolmuşluğum. Hanidir son dediğim ve sığdırdığım tahakkümleri Göğüs çeperine ve az ileride Rast geldiğim tozlu sayfalarına, Dün bildiğim izleklerin rahvan siciline konuşlandığım Ve amansızca soluklandığım olur da rahmetin tecellisinde Can bulur ölgün düşlerim. Eksilttiğim belki de çoğalırken hicazın nezdinde Ve derken gürleyen o tok sesi gök kubbenin: Peyda olmuş asılsız sakıncalarına asılı izbelerin Peyder pey tüketilen namelerin izdüşümü Kadar yeknesak ve tutarsız iken kelamı İnsafsız ve münafık düş bildirgelerinin; Öldüğüm ve öldürdüğüm nimetleri yok sayan An’a yükleyip yarında soluklanacağım. Düş simsarı bedelsiz öngörülerin dermansız Tecellisi kadar sitem yüklüyken peyzajında saklı Ne çok sakınca. Anlamsızlık kırağı çaldıkça ve seyreldikçe hakkaniyet, Yitip gitmelerin tecellisi çoğaldıkça Ümmetine sığındığım gök kubbenin Puslu yalnızlığına rast geldim günün Yirmi beşinci diliminde, dillendirdiğim ansızlığın Sitemine yüz çevirip, dilimde isyanı yâd eden Zaman bekçisi küpeştesinde hükmeden Demli bir yorgunluk, Sorsalar da nedir bu halin, Gıyabında bir terk ediş belki de en tedirgin yanım: Asılsız söylenceler vuku buldukça naif bir teselli benimki: Kurunun yanında yaş da yanar misali. Öylesine ve sızan, Devingen bir ruhun münferit kırılganlığında Bir tebessümü çok gören devran. Sanılar koyuldukça ve çoğaldıkça gölge, Yitip gitmelerin güncesi kadar buyurgan Yine de teselli addedilen yeni bir dönence, Seyrine meftun, Aşkı hicran bellediğim. Sıradan bir peyzaj, ellerimle resmettiğim Ve muhalif bir dokunuş Rahmetini yürekte büyüttüğüm. |