MAKBER...
Rehavet konuşlanmış, o makberde gizliydi teminatı,
Hükümsüz dirayeti iken garip bir yanılsamanın tefekkür bildiği, Kırık sarnıcında ne çok gel-git Ve kayıp sarkacın tezahürü Gömülü hidayetin huşu yakasında Tahakküm yüklü bir çehre ile Galip gelmiş iken menfi ve gayri ciddi Ne çok imge: Sağaltan kaynakların miraç bildiği Ve belki de görmezden geldiği, Dirayeti kadar yeknesak, hüzne rahmet yükleyip Gölgelerin mizacı kadar kısık ve tehir eden Tüm bildirgesi. İnsanlığın kayıp merhamet imgelemi kadar kayıtsız Zaman zaman ve sabırsız bir tezahür, Düş perilerinin ihanet addettiği. Gömülü hükmün yenik sureti, Aşkın naif ve yeknesak hükümranlığı Kadar çatlak bir ses: Duvarlarımın bitiminde İhanet ettiğim gölgelere son bir serzeniş: Sakil ve hudutsuz muharebelerin siperinde, Muhafız alayı imgelerin kıskacındaki o sıradanlık Kadar kayıt dışı ve muzaffer bir eda, Hanidir kayıp o izleğin ufka riayet eden Edimi kayıp edilgen bir muafiyet kadar Asılsız olsa da kimine göre. Kindarlığın istila ettiği yürek sesi, Duyulmazdan önce dokunduğum tek bir gölge: Aslı kayıp ve ansızın sızıp derinden Sağaltan zamanın yüklü tezahürü iken Kayıp bir milat alabildiğine, Görmezden geldiğine kani olduğum Yerli yersiz o debdebeli yürek sesi: Olmazın oluru, gecenin sarkacı Kırık asaletini yok sayıp Gözden düşen üç beş damlaya rest çeken, Hanidir gizli hanidir kayıp Sondan bir önce, Kayıtsızlığının mizacı kadar devingen bir ruha eşlik eden Ve bir adım ötende örselerken devran, Gözden düşmek kadar hicap edilesi bir yenilgi. Rahmet tecelli ettikçe, Tek tesellisi ömrün, Gıybetinde saklı üç beş söylem; Hanidir yitik o kâfir yetilerin nezaretinde Gözden ırak bir aşk iken Yüreğin mızrabı: Terennüm eden usulca. Titrek ışıldaklar, günün sarkacında devinen Varsıl bir hidayeti hikmet bilmenin eşiğinde Ve hüznü devingen bir milat iken ölümün tecelli Ettiği her yenilgi kadar muğlâk ve baştan çıkarıcı: Saklı kaygıların girdabında yeknesak bir hüzün Her dem başımın tacı: Hikmet bildiğim ne çok imge, ne çok tezahür, Saflığın gıybetinde, huşu içinde salındıkça Mihrabı yâd ettiğim tefekkürü yürekte saklı: An’ın sarkacı, dün’ün yargıcı Ömre delalet ne çok çekince, Sızan muğlâk bir gölge kadar kayıt dışı, Hanidir yüzü hürmetine sakındığım bir rivayet: Koşullu koşulsuz ne çok insan, ne çok ihanet. Makber, diye haykırırken devran Sarkıtırken ipin ucunda ölüme şart koşmuş bir kez Yine de takındığı son bir izlek Ağlak sancıları adam ve kadınların, Aşka ihanet kadar yadsınamaz bir tevekküle nispet, Korunaklı dünyaların kırık ve kilitli kapıları: Sızan, sızdıran gün ışığı, Hüznü yâd edip yoksunluğun taçlandığı Bir miraç iken tereddüt edip yok saydığım, İklimsiz mevsimlere düşmüşken yolum: Aşka dirayet yükleyip de soluklandığım şu köşe başı, Olmazın oluru ne çok rivayet, Sakındığım yüklemi kayıp devrik cümlelerin Sakıncalı gizeminde yok sayıldığım ahenksiz bir tını Kadar şu yalnızlık en saçma, en ucube bir o kadar debdebeli Bir muafiyet belki de kalabalık gölgelerin taarruzunda Hükmen yenik sayıldığı: Sancılı bir doğum bir gün sonrası yitim, Girdabında saklarken ölü ve çalıntı sevinçleri, Arsız iklimlerin şatafatlı ve çalkantılı ölüm sancısı. |
adı üstünde makberdi
saygımlasınız can