Sonu Gelmez Hisler
git gide çoğalıyor konuşmalarımız
bir fidanın dal budak göğe sarıldığı ilk sözün esrarengiz doğurganlığını taşlara savurup geri getiren ebet küçük tılsım anar kalbiyle konuşanları iki ayrılık arasında gece ve gündüz biri yalvarır kendine biri sonu gelmez uçsuz bucaksız yıldız derken daha da derine yalnızlığın kuyusunda imkansız taşların sımsıkı bir birine sarıldığı toprakla göğün dudak dalgınlığında sıcacık öpüşmeler duyardık ölüm ne kadar zor olsa da yaşayanlara o uzun yolculuğun geri dönmeyen vakti ayrışmış bedenlerin ruha sebatı ak noktadan kara deliğe sonsuz ve eli kalmayanların bir birine dokunmak istediği rüya ve velvelesi açar kapılarını sevgiye sonu gelmez hisler dolardı rengarenk içimize. |