ve aşk düşlendiği kadar değil bittiği yere kadar aşktı ..!
belediye anonsuyla duyulan bir ölümün acaba kim diye merak edilmesi kadar acıklıdır insan
hiç tanımadığın bir mevtanın iyi yada kötü olduğunu bilmeden hep güzele yakıştırıldığı bir duruş bozukluğu hayat iyi bilirdik dediğinde neyi nasıl bildiğini kestirmeden yanılgılar çizmesidir dilin
cami önlerine koyulmuş banklara oturup sonunda karşında duran taşın üstüne geleceğini düşünmek korkuyla faniliği beraber aklına yatırmaktır
ve o zamanlar küçük olan şehir mezarlığına insanlar taşınırdı otobüslerle o kalabalıktan sonra bir kişi emanet bırakılır geri gerisine dönülürdü hayata bir karalama gibi başlayan herşey simsiyah bir hikayeyle biterdi..
Amerikan sigaralarını ret edip yerli tütünlere öksürükler düşürülen zamanlardı aklın ermediği beyin yollarımızdan kor ipekli marşlar söyleyen delikanlılar genç kızlar geçerdi
anlayamadığımız bir gülümseyiş takılır dudaklarımıza gözlerinin içindeki ülkeye el sallardık öyle yakışıklı öyle güzeldi yüzlerinin coğrafyası birgün gelir vatanımızın toprakları da onlara benzer derdik
derdik dedik ve sustuk susturulduk gittiler kaldık gençtiler çocuktuk kaybedildiler acıdık düştü hayat öldürüldü türküler işkenceyle ağrıdı onur ağrıdı insanlık..!
ve acısıyla baş başa yaşamaya devam etti kentler köylerin kırsalına düşen mermiler ağaç köklerini vurdu
sokakların rüzgarla savrulduğu eylül zamanları tam oniki yerinden kırılmış çocuklar düştü dallardan resmi acılar içinde palazlandı bireysel tutkular ve tozlu rafların küflenmiş yalnızlığına kaldırıldı toplumcu haykırışlar
her ezan sesinde kendini konçertoyla kanıksayan köpekler gibi uğultulu bir resim kaldı geriye..
bildiğim bilmediğim tüm hayatın renkleriyle birleşti büyümeye yüz tutmuş hayaller açık satılan sütün içindeki mikrobun tartışıldığı büyük şirketlerin satacağı sütlere açıldı sermaye işçilerin elleriyle kurduğu dünyanın patronlar tarafından puroların ucuyla yakıldığı bir sömürü uyandı
kapitalizm cici kıyafetleriyle dalgın rüyalarımızı zapt etti ansızın bir sürekli düş ölümleriyle yaşamın sohbetsiz kalmış suskun birer düşkünleri olduk
gerçi yoldan geçen ihtiyar bir amca hep vardı topraktan asfalta geçerken verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz vaktinde saklambaç oynadığımız çok gürültülü zaman devam ediyordu
içine kapanık çocukların yetimliğine ki içlerinden biride bendim ah yazık canım benim ya denen sosyetik şaklabanlıkları hatırlıyorum
kutsal bildiğimiz bazı yanlarımız hala ayakta hala öldürülmemişti bazı caddelerin akşam üstlerine devrilen sarı sıcak tutuklanmamış çatılara belenmiş kuşlar düşünce suçlusu olmamıştı kadına şiddette ilerleyen tecavüzde adam bilinen yolsuzlukta alkış tutulan bir acizlik olduğumuzda hala bir onur kavrayışı ile insan kalanlarda vardı vardı bir umut hala vardı .. ve uzun metrajlı aşkların geriye sadece fragmanı kaldığında senaryo gereği figüran yalnızlıkları oynamaya başladık bir ihtimal daha vardı ama o ihtimal hiçbir zaman var olmadı ..!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ZAMAN ERTESİ ( YIKILIŞ ) şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ZAMAN ERTESİ ( YIKILIŞ ) şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
merhabalar şairem Kutlarım değerli kalemini, ve bu güzel eserini.Gönlün abidesi olsun. İlhamın daim kaleminin mürekkebi bitimsiz olsun sağlıcakla kalın saygılar
tebrik ederim...
yıkan bir yıkılış her kesime payesini verir ama hakla ama hukukla...
selam ve saygılar....