Gel Yağmaladığın sol yanımaToprak ol, toprak. Kar düşsün beyaz ve kanatsız, örtsün teninin iffettin. Gece çökünce karanlık olma, yıldız Ol, Yakamoz olup suya düşmek , Sahile koşan dalgalar ile dans etmek gerek. Bir şairin dizelerinde ölümsüz bir sevda şiiri ol derim. Tan yerinde güneş ol, güneş .. Karanlığı parçalayan o güneş işte… Doğuşun bahar olsun ve Dedim ya toprak ol. Teninde bahar kokusu rengarenk çiçekler boy versin. Sineme koşan rüzgar ol rüzgar. Gelirken beyaz papatyalar kokusu, ya da sana armağan ettiğim mavi güllerin cennet kokusunu getir. Getir ki bileyim sen geldin. Korkma son baharın safran sarısı iki çınar yaprağı gibi düşersek eğer, Ben giderken renginde olacağım vuslatına hayatın. Beni Nazım gidişim izle. Bir kardeşlik şiiri yazarsan diye sevinirken, Sen oku Ahmet Arif’den yedi kurşun yarasını bizi uçuran o deli rüzgara armağan et. Hatırlat bana; ben sana Ahmet Kaya’dan bir şarkı okuyarak yelken açacağım yeni umutlara. Sana anlatmıştım ya Mevlana’yı Zaman bulursak bir solukta sana yeniden anlatmak isterim aşkı.. Hani Şems Tebriz’in asiliğini ve Ateşbaz’ın samimiyetini de bilirim. Ya Ferhat’ı duymak istersen eğer ,hazar mevsimi yolculuğumuzda , İnan sana "Ah İstanbul "şiirini de armağan etmeyi bahtiyarlık sayarım. Neyse boş ver, hepsini unut gitsin yaşattığın acıları . Gel şu hasret durağında yağmaladığın sol yanımla bir çay içelim. Yakayım bir sigara, bırak onun dumanı da senin adını yazsın, Hani harlanan ateşi , ciğerim gibi geceye ışıldasın. Hiiişşşt sus. Kimseler bilmesi senin beni nasıl yaktığını, ver rüzgara küllerimi götürsün seni tutuğum o mavi yüceliklere . Bırak arkamdan, kırk yıllık o çınar kurusun kalsın. Sen gibi oda gölgesiyle heybetli dursun. Ben beni bilirim vicdan terazimde, sense ömür zindanında nefsin ile mala mülke,müebbet cezalı. Şiir Kamil Üci... |