ifşa et beni geceye karanlığın derisine sür hasreti
aykırı ol sanatsal yalnızlığıyla, biz adlı umuda kır kemiklerini, biraz ağrılı olsun aşk
öyle ya çayın deminde ki tazelik gibi durmaz bazende bayat acılarıyla yakar terini sevda
bilirsin..
durma kelepçele o kentten bu kente yolları çıkmazlarda kala, kala gebersin özlemlik
..
yerçekimi bittiği vakit kederli ruhunu bırak düşsün göğün uçurumuna görecektir ki kar toplamış bir bulut kabilesiyim zannetmesin dağılırım toprakların vahim pasına havanın ışık hızıyla süzülerek kaybolurum ve hissedemez ne buzul çağı, nede ekside aşk beni
geri, geri giden trenlere benziyor adımlarım sırtıma bakan bilmediklerimle kavra beni alışkın değilim çiçeklerin tozlarına baharı rüyaların rahminden doğarken gördüm kısık bir gaz lambasıyla aranırken bizi deli raporlarına ikamet ederken buldum kendimi
..
uzun sessizlikler içinde lal resimler vardır ya hani suretlerin kıpırtısız hüznünden akar anılar kapı çerçeve kırılsa kanın donmuşçasına duymazsın devrilse betonlar hükümlü avluların ağaç gölgelerine çevirip başını şaşkın bakışlarla öldürmezsin aklını sadece fotoğrafların kanamasıdır gözlerinden akan gerisi iklimsiz, saatsiz, takvimsiz bir kayboluştur
işte tam o kayıpların mezarlığına defnet beni üzerime örteceğin bir deniz mavisi ve gece laciverti uğraşma toprakla, çakılla, duayla, sabırla, ağlamayla tarihi kesik olan sevdaların yarasına serp kalanımı birde her asrın ayak iziyle gelip düşlerimi sula
olur mu.?
..
anlaşılamaz değildi sana sevdalar dizmelerim şiirlere apaçık kavgalar tertiplediğim beyaz sayfalarla savaşımdı dağlardan geçmiş zemherinin deriyi yırttığı zamanlarda ölü çocukların gülümseyişleri asılıydı yıldız, yıldız arşa onların yarınlarını katıp yüreğime çoğalttım sana hayatı paragraf başlarıydı hiçbir başlangıcı içermeyen karmaşalar
beyaz atlı prensler, şatolar, krallar yoktu mısraların ülkesinde varoşlardan sabah yedide inen işçilerin cıgarası yanardı harflerde birde titremekten geberen Allahsız acılara göğüs geren insanlar vardı
kalemin siyahından düşerdi tramvaylar dolusu şehirler buruşturup attığım müsveddelerde kalırdı kasaba yalnızlıkları şair değildim ki sevgili, şair değildim ki ütopya yaratayım sadece karalardım gecenin tenha düzlüğünde sana dair herşeyi
herşeydi bildiğim, bilmediğim kadar hep senli tümseklere takılıp düşmelerim
..
sonra akşam voltalarında rehin kaldı kirpiklerime mülteci kitaplar baş ucumda yediveren renkleriyle kristalize duygular duvarı mektupların açık kapısında duran mor sedefli parmaklarım vardı
Rum meyhanesinden sağılan kardeş yoksulluklar türküsü arasından geçip vaftiz edilmemiş terk düşler dükkanına sattım neyim var neyim yoksa dramatikti boşlukları sığ sokaklarda pervane kelebeklere ağlamak özümde intihar etmiş hayal resitali senfoniler sustuğundan beridir bütün lal kayıplarımla senin sesinde gezindiğimden haberin bile yoktu
bilmezdin kırık kemiklerimin altında saçlarına masallar anlattığımı Don Kişot olduğum sabah beşlerinde siyahlara hücum konutu vermelerimi Roobin Hood gibi umutlulardan umut alıp sahipsizlere dağıttığımı bilmezdin soluğum bir çığlık olup rüzgarın sırtında pencerene çarptığını, ah çarptığını
duymazdın, duyamazdın !
..
ve asfaltların yan koltuklarında belli aralıklarla seyahat ederdi sesler hasretler vardı tellerin içindeki küçücük evrenin hüzünbaz geçmelerinde kadınlar kıyametti uzak bir adamın sakallarından intihar eden özlemlere adamlar çaresiz bir gurbetin yabancı ayazında üşürdü dokunamadığı tenle ben ne asfaltım bunca tedirgin yığılma da, nede tellerdeki kelime ölümleri kendime kurulmuş rakamsız, harfsiz haliyle yol üstü bir bardak çaydım o kadar
zulada terine sinmiş coğrafyaların antik hikayelerinden arta kalan anlamlar ve manalarına göçebe olmuş zakkum renkli gülüşünden hasır altı bir bahar vardı
artık resmi olmayan illegal bir aşkın Babil efsaneli adamıyım, yoncalar kendine yurt bulduğu zaman, kentler ayıkladığında karanlıktan meçhul dervişler simyacı hular serince ırmakların suyundaki yazılara demirden ağır sessizlikler yer altına çekilip rüyalar açınca şarkılar ve beşinci iklimin kutsallığıyla değişince dört mevsimin ezber sancıları korkulu olsa da metni sözcüklerinin, bana hep bir ağızdan seslen sevgili
..
kaybolmaya ramak kalmıştı, gözlerin tutup çekti beni zifiri ayinlerden..
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
İŞGAL ET BENİ şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İŞGAL ET BENİ şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Yüreğine sağlık.