Yıldızlar kadar uzak..
sanki ışık yılı bir mesafe
evveliydi
///
Ve mektup,
evvelkiler gibi
alıcısına ulaşmış,
alındığına dair belgeyle
geri dönmüştü.
...
yüzümüzde çizgilerin olmadığı
hayatın emr-i vakileriyle
yüzleşmediğimiz
zamanlardı.
İlk gençlikte bir devir
ilk ve /son/ kez yaşanan bir
aşk...
Bahar sonu, yaz başına rastlayan
yağmur davetçisi sıcakların
hüküm sürdüğü mevsimdi..
Nagehan çıkan bir rüzgar sonrası inen,
kırkikindi sağanaklı
bir öğle sonrasıydı.
ikircikli.. zorlukla ilerleyen
karşılık bulma ihtimalinin
belli-belirsizlikte seyrettiği
bir hikayedir, mektubun konusu.
İmgelere boğulmaksızın ve
kestirmeden söylersek;
aptal aşık cesareti
bu işin akıbetine,
dair huzursuzluktu hissedilen..
Ve şimdi, geri dönülmez izafi boyutta
mazi olmuş günlerin
yitik izbelerine gizlenmiş,
eski bir hatıraya dair ritüeldi.
Tekrar hatırlanır oluşuysa
muhtemelen yaşlanmaya başlamak
ve gençlikten,
yıldız sıçraması
bir ıraksamaya delaletti.
Dokuz çarşambanın gün değil,
an periyoda sığabildiği bir
zaman dilimiydi kısaca...
Sonu iyi bitecek şeyler için de
ne mevsim olumsuzdu, ne
doğa aslında...
İğde
çiçeklerinin sere serpe açılıp,
tarifsiz hoşlukta koktuğu.
Gelinciğin, yoldaşı
mor çiçekle
dem-i devran sürdüğü.
Murat kuşunun
hüzünle ötüp,
serçelerin, ansızın bastıran
yağmurdan kaçmak için
saçak altı bir korunak aradıkları günlerdi,
Aptal aşık saflığıyla gönderilmiş,
olabilirlik ihtimali gittikçe azalan,
kimi
zaman da çok ısrarlı fırsatların
arada kaynayıp gittiği bir süreç heyecanıyla gönderip,
cevabını beklediği mektubun hitamına
kısa bir not yazılmış olduğunu gördü.
...
Düzgün bir el yazısıyla karalanmış
bu kısa nota takıldı, aniden gözleri...
Ve yazılanları okumaya koyuldu.
Okudukça, ikna edici bir mebruriyet..
ve kabul edilmiş mecburiyetin
münzevi çaresizliğini duydu.
Geriye, sadece insan tariflerinde
tasnif edilebilecek bir
sevgiye
sığınabilme gerçeğinin kaldığını duyumsadı.
En fazlası aptal bir aşık,
ve tahayyül mesafesi meşk,
tekrarı olmayacak
aşkın ilk haliydi...
bunlar dışında..
ne öznel arzular bencili meyl,
ne acımtrak bir zeyl kalmıştır, sürecek.
Öyle ki, iğdiş edilmiş hisli ayrıksılık.
Geride, kendine özgü
ve kendinden özge bir aptallığın
muhkim izlerinin seçilebildiği,
umutsuz bir "
aşk"tan ibaret kalmıştı.
Çok kısa tutulmuş,
ve bundan sonraki hayatı için
bir o kadar derin etkileri olan
o notla, her şeyin darmadağın olduğu
düşüncesine kapılıverdi, birden !
Sanki, eski bir Türk filminde
film kahramanına
maziyi anımsatma sahnesindeki
sis ve duman efektle
-kurgulanan- rolünü oynar gibiydi...
Etrafında, pembe ve
mavi hareli
dumansı film kareli,
bitevi dönüşken bir mekansızlık vardı.
yakıcı.. kor bir gençlik ateşi
kül rengi bejinde sönerken,
sevgi gerçeğini, kendi yoluna çizerek
öldürdüğü kesinleşen
menhus bir bahtın karasıyla
aptal bir
aşkın yarası halin,
anlamsızlık boyutunda yaşanmışılığı vardı.
yani "
gönül adamı" olamayışını
ve de hep bu nedenle
"pyrus" kaybedenliği
ilk kez orada farketti, adam.
Ahmet Kutlu Ayyüce
Isparta- 5-6 Ekim 2015