Açkı(*)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın İddiasız, imge yerine kuramsal ve illa ki kavramsallarla şiirsel denemeler yazıyorum.
Kuram ve kavram kanatlarla havalandırmaya çalıştığım şiirim.. imgeciliğe batık, Doğu veya Batı taklidi aruz ve serbesti liboşu şiire karşı, bir Türki estetik postülasyonu oluyor. Kendi otobiyografimi, anı-yılllk dönemsel anlatmayı deniyorum. Farkı, içinde olduğunuz bir hengameyi; an ve sonraki zaman ikileminde dürüst, nesnel ve içeriden anlatabilme çok boyutuyladır. Benim çok tercih etmediğim, oldukça duygusal bir dil tutturarak yazdığımı sanıyorum. Alışık olunmadık bulunacağına eminim. Ama hatıra defterimin "açkı"sındaki tüm övgüler, gerçek sevgiyi ne kadar safiyetle anlatsam; anlatılan bakımından yine de yetersiz kalacağına olan bir inançladır.
Hatıra Defteri -1
Elinize bir gönye alıp harita üzerinde, üşenmeden eni-boyu hassas bir ölçüm yapsanız.. ülkenin tam ortasına denk gelen bir yerde kurulu olduğunu görürdünüz, kentin. ... ve şiirsellik, ne olsa imgelerden ziyade kavramlarla anlatılıp, sözcüklere en yakın illiyetteki s/imgeleri çağrıştıran dizelerle buluştuğunda, ozanca olurdu. /// Mahalle, Türklerin emperyalizme karşı kazandıkları son zafere ithaf Sakarya’dan ismini almış, uzun bir caddeyle devam eder ve burayla birleşik kısa bir sokağa açılırdı. Sokak, bahçe ve çeşme zengini bir kaç katlı evlerden oluşan. Selvi, dut ve söğüt ağaçlarıyla kaplı asude bir mekandı… Küçük bir iç Türkiye ilçesiydi, kısaca… Hayat, o zamanda tekdüze yaşanır ve gerçekler, başımızdaki kavak yelleri kadar havai olurdu. Velhasıl uçsuz bucaksız bozkır kıraçı bir tabiatın, insana verdiği izin kadardı herşey! Örtü, bu şartlara uyabilmeyi başarabilmişliği kadar yeşildi. Yazları çölde bir vaha, kışı ise dondurucu bir kutup köşesi kadar soğuk olabilirdi… Bu iklim dengeleri arasında yaşayan yöre insanı, yanmak ve donmak arası ortası yok ifrad ve tefridi bir tutarsızlığın intibakına mahkum, vehimli bir tevekkülle yaşardı. Bu arada -Konuyu feci halde dağıttığımızı farkediyorum !… Dağınıklığımız imge idesine takılmış, yörük turfanındaki yayık ya da sondajcı bir anlaşılmazlığa batık posası, ayran haliyle geriye kalmış halis bir tereyağı çıkarır gibi sarsıp, insanı allak bullak eder haldedir. Nasıl demeli bilemiyorum, yani şiirsel haybeliğe bir o kadar uzak, teori ve kavramlarla yazmak iddialı birine de hiç yakışmadığını, söyleyebiliyorum. … - Neyse daha fazla uzatmadan devam ediyorum... Sokağı ikiye böler şekilde dikdörtgen ziyadesi orantısız bir üçgeni andıran bir avlunun orta yerine dikilmiş, diğer evlere meydan okur gibi duran üç katlı.. sarı boyalı, betonarme bir binanın üst katında ikami, gece ayçasına duyulan ve sadece kendine rakip, iddiasız bir sevda öyküsüdür. Sanki onun oradaki ikamiliği bizim hayat bağımızın idamiliği denli, kaderimiz halini almış gibiydi. Hani aşkın meta-zoru karşısında, sevginin meta-foruna sığınmak türü bir şeydi, anlatmak istediğim. Yani sevgiye özne olanın değil, bizzat aşkın kendisinin de ilham alabileceği kadar güzel bir bad-ı sarsardı. ... Abartı hiç kuşkusuz abartılanı, şüphe götürmeyecek biçimde yaşarken öldürmekte demektir. İşte bunu çok iyi bilip bu sebeb-i mücbirden dolayı mukiti bir tedirginlikle yazıyor olsakta, polemikçi şiir görecesiyle söylersek hani şu bilindik, "muhteşem" lafzının sevdiğinizi, sevda hiyerarşisinin neresinde konumlayacağımıza dair harcanmış bir çabaya yetersiz kalacağı kadar arı duru bir güzelliği vardı. Geçmiş bin yıllardan etkilenmeyen, Merkezi Asya bakiyesi bir kurganda bulunup, Orhun vadisi "Ötüken yış durak” sanatı inceliğiyle taşa nakşedilmiş gücü, ifade kifayetsizlik mağduru bir "Hiung-nu" yontusu gibiydi. Ahmet Kutlu Ayyüce. 03.Aralık. 2015 (*)Açkı: Anahtar, edebiyat anlamlı giriş.. Bir şeyin yüzeyi üzerine, ustalıkla uygulanan parlatma, perdah işlemi. |