ÜŞÜDÜĞÜM GÜZ NÖBETLERİ...
Rahvan yetisizliklerimde kılı kırk yardığım
Aşk nameleri düşmüşken dilime Hadi düş yakamdan. Aşkı nimet bilip savrulduğum İki yaka arası kifayetsizliğim Mızrabı derinde saklı bir hicaz Makamını bilip bilmeden. Anlamsızlığın hüznü bulaştıkça Yadırgayacağıma daha mı tamahkâr oluyorum Sevgi katsayısını çoğaltıp İsmimin başına koyduğum bir misyon gibi Taşıdığım yürekte ve en derinde. Sureti kati deyip de soyutlandığım Kalabalık yalnızlıklar payidar kıldıkça Ve biriktikçe çoğaltılmış hükümler Namzet şu yeni güne Gıyabında yoksun kılındığım hiçbir tereddüt ile İştigal etmiyorum inan ki. Ne yani, coğrafyamda saklı iken hüzün tepecikleri Sorun mu edeyim sarı ve melun günleri Karışmışım bir kez aşkın mabedinde yüzümü sürdüğüm Küllerine yangın bildiğim hükümlerin Tarafınca emsal bulup da beni sürgün ettiğin. Dert değil sevgili, demek ne güzel olurdu Karışıp toza dumana Yükseldiğim kim bilir kaçıncı kademe Yaradan’ın nezdinde bir garip kul altı üstü Tahakkümleri sırta yüklenmiş de Yok inan ki sonrası. Suç bende mademki Varsın tüm atıl sevgiyi yükleneyim Dere tepe düz giderim gitmesine Ya üşüdüğüm güz nöbetleri, Kâh bir şarkıya meyletmişim de Görmezden geldiğin o düş sakini. |
Samanyolu bu denli berrak izlenmemişti daha önce hiç
Yıldızlar bu kadar mı huşu uyandırırdı bir başka dem
Bozkır da gül bahçesi yeşerten hangi su hangi tohum acep?