Kalabalıklar
ayak bilekleri baldırlarından ince kalabalıklar
kırmızının uçuk ağırlığını kaybediyor resmedilen ben insan soyunun yalnızlaştığı senim kavuşa bildiğim ferahlık öyle uzun ki kalkanlarını güneşe örten hiç bir şey burada yaşayamaz desem de inilti bir uyku halinin bozulmamış yatağında uyanan suyun gürültüsüyle karışıyor toprağa anlı beyaz perdelere değen beyaz bir oyun bu yanı başımda duran kıbleye sorun giderecekler sonsuzluğu yalan anıtlar ilkeleri ile dövüşüyor bilinmezliğin tavan yaptığı eski sahillerde bir birimize bakıp dalgalara yalvarıyoruz kararıyor hava basit gecelerde hayatla aramıza bir kaç dakika giriyor öyle çok dal vermiş bir ağacın yaprağı değiliz suyun güneşe doyduğu ve bulutlara saklandığı hayaliz biz ölüler çürümüş aynalara karamsarlıklar asıyor eğer değişmeden aynı sözleri söylemeye kalkışırsam sakın yanlış anlamayın beni tutsak olan varlığıyla övünüyor ağzım çürük dişleriyle sırıtıyor avluya. |