SÜKUTU MESKEN EYLEMİŞ GÖNÜL...Sırların sır tutmaz yankısında Sıra sıra insanlar sıradanlığın Karmaşasında ve sırlı gecelerin koynunda Bölünmüş iken bin parçaya Asaleti ile sunumda doğa Ve kayıplarda vicdan Onca yükün ağırlığı Ve dökülen parça parça kiri, pası. Durağanlığında sakil hayatların Peyder pey göç ederken turnalar Sözüm ona kefaretini ödemekte insanoğlu Hibeli yalnızlıkların sesi kadar sessiz İçinde ısıtılmış yüreklerin nazı, niyazı. Tümlerken heceler yarımlıkları ile Ağlayan sızıları Sancısı biteviye ıssızlık yakarken canını. Namzet belki de ya da tefekküründe Kucaklamaksa geç kalmadan umut dolu Yarınlar henüz varmadan kadim durağına. Kırık bir sarnıcın dibinde toz tutmuşken Dilekler o pejmürde kimliğinde Tek çare iken kalan geride. Islah olsa keşke kötülük, Keşke ötelense nefret Kalmadan ağlamaklı tek bir izlek. Rücu eden ne varsa aslına, Kavuşmaksa doğduğu günkü saflığına. Ya, ardında kalan Hele ki onca talan Yine insana dair İzleri kalıcı alabildiğine Mirası ta güne uzanan. Sefil yadsımazlığında Nasıl da tahakkümperver Bir nebze de olsa merhamet Dillenmediyse gönlün enginliğinde Son bulmak adına Sayarken günleri tek tek. Reva görülen mi yaşanan Yoksa tezahürü mü zulmün. Karaya çalmakta gökyüzü Hoyrat rüzgârın ne varsa Kırıp döktüğü. Ne inkârı mümkün olup bitenin Ne de koyamadık gitti mührü. Sükûtu mesken eylemiş gönül Beyhude dostum, mazlumdur her daim Göze batan ve nasıl da sefil. |