'sesinin iç yüzü'’hayat gecenin eteklerine dolandıkça alacakaranlık gökyüzü ılık bir rüzgar okşuyor pencere kenarındaki karanfillerin saçlarını sonra ansızın bir düğüm atılıyor kelimelerin boğazına sessiz sedasız çarpıyor göğsümde kalbin bazen demli bir çay oluyor yokluğun biraz sevdalı biraz acı İstanbul’un karşı kıyısında ulaşılmaz bir vapurun ağıtı andıran sireni sonra sonra ellerimde aralıktan kalma bir telaş birde parmak uçlarıma yürüyen yoksunluğum her biri o kapı arkası vedalarının ayak sesleri hepsi sensizlik ya ’söyleyemiyorum’ suretsiz bir sessislik diyorum adına derme çatma kırık dökük bir hayat ağrısı aklımın odalarına bağdaş kuran fikirsizliğin istilasında senden öncesi ve senden sonrasına ayırılıyor zaman Haziran pusuda cumartesi suskun sokağa dökülüyor bütün yordamsız düşler bu bir izdihamdır diyor ardından ’sesinin iç yüzü’
|
’hayat
uzun bir yolculuğa çıkmaktı gözlerinde
yalın ayak kimi zaman
kimi zaman
toz duman’
bu kısımdan sonrasına lüzum yoktu zaten(şaka).. tebrikler