BİZoyuna dalıp yağmura yakalanan, iki afacan çocuk aynı kuytuya sığınmış iki yağmur kaçağıydık saçlarımızda yağmur kokusu tenimiz ıpıslak aşk senin kucağında bezden bir bebek benim cebimde cam bilyeler rengarenk el ele koşarken o gizemli ütopyanın içinde rakıyla su gibi bir birimize karışırdık biz... ateşle barutun öpüştüğü o muhteşem patlamaydık ne kaldı bizden geriye? o masal sevdadan geriye ne kaldı? sana yazılmış üç beş şiir yarım yamalak hatırladığım bir kaç güzel anıdan başka ne kaldı? masal kuşları güzel haber getirmiyor artık mutluluk açmıyor o tülden perdesini bize camların buğusunda parmak izlerimiz kaldı? artık yokluğun içimde kol geziyor teninin kokusunu sesinin tınısını özlüyorum adın geçmeyi görsün aklımdan aynalar kırılıyor gözlerimin mavisinde yıkılmaz dağlar gibi yıkılıyorum dudağımdaki en delikanlı ıslık, hala sensin yazarken ellerim kanasada delik deşik şiirlerime hala seni yazıyorum yorgun bir rüzgar gibi esip geçmesemde ateşi seven, ateşe yaklaştıkça ölen ateş böcekleri gibi senden kaçtıkça sana geliyorum bir başkasıyla mutluluk dileme bana senin yerine koyacağım, bir başka sen yok bende zehirli sarmaşıklar gibi, yokluğun sarsada beni hiç kimseye değişmem seni ne senden, ne bizden vazgeçerim uzak tutma benden kendini farz’etki boş bir tualim senin renginden başka, her renk kirletir beni |
teninin kokusunu
sesinin tınısını özlüyorum
adın geçmeyi görsün aklımdan
aynalar kırılıyor gözlerimin mavisinde
yıkılmaz dağlar gibi yıkılıyorum....................tebrikler üstadım