Dalgaların Acısı
içimizde dönen acıyı dışa vurmadan
ne söyleyebiliriz diye düşündü çürüdü taşın göğsünde milyonlarca yıl öteden gelenler zamanın avlusunda bekleyenlerin avutulduğu yeşil ve kadim nöbetler kendine geldi baygınlığını su ile karıştırıp uyandı göğe şairlerin sesiyle küçülen aksiyon değişen film seyirleri ayini buruşur siyah beyaz inanmazlar bize geceye ay gülümser mutlu olurduk kolay değil lakin söylediklerini unutan yatalak peş peşe bir adım evvelinin sözcüklerinde hala oysa yanı başında dolan suyu atmaya kuvveti yok boğulacak kuşcağız boğulacak sesi ile gargara teselli koşarak yetişiyor anımsa dokunuşlarla kaybolduğun sabahı yakası bozuk güllerin kötü koktuğu yosunların siyahlaşıp köpük tadında kayalara ulaştırdığı sisi seni kıyısında oyalandığın bir akşama götürebilirler o zaman çağlar susup söyler düşünmek ihlal edilmiş kelimelerin sarhoşluğudur lakayt bulutları kim azarlayabilir ki dönüyorsa başın gök suyun göz yaşlarıyla. |