AĞLAMAK
Her kes ağlayamaz Aziz’im,
Sen beğenmesen de o gözyaşı nimetini, Kolay değildir anlayanlara yaşamak! Çünkü ağlalayabilenler anlar ancak! Yadırgıyorsun Hafife alıyorsun birde Ama hiçte öyle değil işte Bak sen ağlayamıyorsun Anlamıyorsun da üstelik... Belli ki hiç ağlayacak şeylerin olmamış senin, Bunu mutluluk mu sayıyorsun? Ama işte öyle değil. Bak sen ağlayamıyorsun da... Anlamsızca yaşıyorsun... Issızında üstelik... Bakıyorsun umarsızca, Sanki alay var azda Yani bir bardak çayın varsa, İçten bir tebessüm dudağında, En sencilinden iki kelime ile Sevdiğini sevdiğine söyleyebildiğinde hele, Önceliğin varsa birde en seven dîl’inde, Yakışır ağlamak adama... Sevmemişsin de sen o zaman, Belki de hiç sevilmemiş Oysa ne çok şey var ağlanacak... Ağlamak yaşamaktı oysa Varım sanıyorsun. Aldanıyorsun... Hiçte öyle değil işte! Bak sen ağlayamıyorsun, Belli ki yaşamıyorsun da. Üstelik sen hiç anlayamıyorsun da... Anlama ama Bari hafife alma, Acıma da, Sadece ağla, Utansan da… Zehra Asuman |
Bu dünyayı hiç anlayamamıştım, gördüm ki; meğer aynı dili konuşmuyormuşuz. O beni sevemedi bende onu sevemedim. Güzel olan yanı şuydu, kalmaya gelmemiştim sadece geçiyordum, iyi olan buydu vakit bizde gideriz. Hele ki gidiyoruz ya birde kalıcı olsaydık, bu berbat bir şey olurdu herhalde.
Dostlarımın yüreğine bakıyorum hepsi kırık dökük, ya geçmişten yaraları var ya gelecekten cılız umutları, toplasaydık bir sağlam bir gönül olabilir miydik onlarla bilmiyorum. Ama sen dayan, bittim dediğin yerde ben varım diyebiliriz belki de.
Ben ağlarım hem de sıkça, ağlamıyorum da ne demekmiş.? Tüm akarsuların kaynağı o muhteşem büyüklükteki kayalar değil midir? Sen ki en aciz olan kendisine bile tek başına yetemeyen insansın. Kayadan da daha taş kesilme iddiasında mısın ki ;benim yüreğimden yaş gelmez, ben güçlüyüm demek hadsizliği ile övünüyorsun? Ben taştan da beterim itirafıdır bu. Ki taş bile hayat kaynağıdır su üzerinden tefekkür ettiğimizde.
Cân kırığından hallice bir yaşam. Herkes ağlamaklı, yüreğinden ter damlıyor, kokusunu ta ciğerinde hissettiğin can yanığı. Elini uzatsan tutacak mesafede, ama dokunamayacak kadar imkânsız çaresizlikle. Gönüller uzlaşmış kendince görüşmede, bedenler kendine bile yabancılaşmış farklı yerlerde. Yaşamak zorundasın mirim, yaşama sunulmuşsun bir kere. Gitmek istediklerin yüreğinde kalmak zorundasın istemesen de. Bir arada olduklarının dilini anlamasan da ordasın, bakarsın her şeye hayretle. Her şey sana yabancı başka başka yerlerde.
Düşünürsün, ben neden anlayamıyorum diye. Sonra bakarsın ki konuşan aslında dil değil Dîl (gönül) lermiş. Onunda sahibi nerde. İnsanı yaşatan somut ta yaşadıkları değil gönülden tutunduklarıymış meğer. Onlarsa sana uzak, sen onlara imkânsız. Sadece gece ve hüzünle anarsın iki kelimeyle nefessizce özlediklerini. Bir kendine bakarsın bir de çaresizliğine, içten içe yanarsın. Yandıkça da tekrar tekrar kanarsın.
İki damla ılık bir gözyaşı damlar kucağına, durmaz akışını sayarsın damlaların, dilinden gelmeyenler kalbin kelimeleri sızar gözlerinden. Gözyaşı dedikleri ağlamak değildir aslında, ben susuyorum sen konuş yüreğimin kelimeleridir.
Herkeste ya geçmişten fazlalıklar birikmiş ya da gelecekten beklentileri eksilmiş, diriler olmuş soluk alan, nefes almayan ölü.
Bakıyorum her şeye hayretle, çok şeyi anlayamıyorum, yorumluyorum kendimce. Kâinatta yaratılan ve yaşanılanları okumaya çalışıyorum bir kitapmışçasına. Mutlaka bir sebebi vardır diyorum, yaratanın sonsuz bilgisine güvenerek. Bu tesellim oluyor, yapbozdaki eksik parçanın yerini bulmasını izliyorum, sonra görüyorum ki; öyle olması en isabetli duruşmuş. Sonra aklımın küçüklüğü beni utandırıyor bir kez daha. Haddimi bilip tevekküle sığınıyorum sonra bir sonra ki parça da buluşmak üzere.
Asıl yürekliler ağlar hatta bunu iddia ediyorum, çünkü yüreği olan anlar, anlayan da elbette ağlar. Ağlamanın en güzel halidir insan.
Yakışmasaydı insana Allah neden versindi ağlamayı? O neyi amaçsız yaratmıştı ki?
Güçlü insan ağlamazmış. Ama ben ağlıyorum, evet çokta güzel ağlıyorum. Ağlamak ki insanın isyansız çığlığıdır. Beni görüp gözeten, hüznümü bilen, güç versin diye…
Zehra Asuman-Denemeler
02.08.2012