KIYAMET
Yine yorgunluktan solan güneş topal bacağını
Usulca vuruyor en yüksek tepeye ayağını İsrafil’in ilk kez üfürdüğü Sur’un korkunç sesi Uğuldatıyor sağır kulaklarımın üzengisini Kocaman dağların bile pamuk gibi savrulduğu Büyük zelzeleyle başlıyor kahroluş yolculuğu Bir kadın sekizinci bebeğini düşük yapıyor Yetmişlik bir nine Meryem’leyin hamile kalıyor Bir taze gelin öpmeye kıymadığı çocuğuna Fırlatıyor tepetaklak susuz toprağın bağrına Yeni bıyık bırakmış, hazır asker delikanlının Bir anda bembeyaz oldu hepsi siyah saçlarının Er meydanlarının pehlivanının beli bükülüyor Leş parçaları yıldızların üstüne dökülüyor Bir yaşlı kadının ocağından sular fışkırıyor Sönmüş külleri tandırın ortasına dağıtıyor Bu kasırga çok azgın altın buzağı böğürüyor Züleyha gömlek yırttı, Yakup’un gözleri görüyor At asanı toprağa tüm sahte yıllanları yutsun Kapan deniz kapan da bütün Firavun’lar boğulsun Ey gönülcüğüm!.. Tufan başladı gel bin şu gemiye Kurtulamazsın boğulmaktan çıkarak büyük tepeye Kim verdi Taif’in çapulcularına bu taşları Akıtıyor Zeyd’in gül bedenine kızıl kanları Ninovalı Addas’ın dili ile <Bismillah> desem O an orda olsam da ğammamenin gölgesine girsem Hani o yorgun güneşin topal ayağı kayınca Devrilince en yüksek o tepenin uçurumuna Arkasında ki kızıllık yangın çıkarır kalbimde Volkanlar patlatıyor hiç gün görmemiş yüreğimde Cehennem ateşine on kez boy abdesti aldırsan Erişemez sıcaklığına buz kalıbına koysan Ateş topu yağıyor Sodom-Gomore’nin üstüne Hasretle yanmanın destanınıda gel benden dinle Yüreğimden maziye savrulan ateş çıngıları Isınır Sina’da Safure’nin parmak uçları Topal karınca ağzıyla su taşıyor yangınıma Gül bahçesi de olmuyor dünyam Yunus’ un karnında Ateş ki nasıl ateş tüm iliklerimi eritir Ebabiller büyük göçte mamutlara yol gösterir Yeni pranga vuruyor duygularıma akşamlar Sensizlik başlıyor boğazımda acı hıçkırıklar Hasretin çöküyor üstüme arsız ve hayasızca Hep ben yaşadım bu hasreti aylar, yıllar boyunca Acıya, çileye alıştım, ben dertlere alıştım Kendi yaşlarımda yanarak yaşamaya alıştım Hüseyni bestelere nihavent olup karıştım Acı üstüne acı çektim acılarla yarıştım Yanıp yanıp sönmeye, tekrar tekrar yanmaya alıştım Küllerimden doğup defalarca ölmeye alıştım Bir tek sensizliğe, bir tek hasretinle avunmaya Bir tek senin öldüren yokluğuna alışamadım Alıştım ruhsuz yaşamaya, bedensiz yaşamaya Bir tek ben, seni sensiz yaşamaya alışamadım Hasret büyük, divane gönlüm sen acılara sabret Ne zaman batsa güneş yüreğimde kopar kıyamet Erhan DOĞANAY 13/04/2015 SORGUN/YOZGAT |