Uyku
dağınık sofradan kalktı canımın içi
ya yollar ayrılıyordu çok isteyince ya ırmaklar kavuşuyordu denize kime sarılsam boşluğun kalbi unuttum artık bildiklerimi aklıma bir şey gelmiyordu dua ederken ot işte yeşermiş sarı olmuş biçare bir birine karışmış uzun toprak kuşların gözlerine bakıp ağladım inansam inandırılsam hiç olmadığıma geceler böldü aramızı yavaş yavaş yaprakları kımıldadı ayrılık ağacının sandım ki o an ses verip avutacaklar beni döndüm kırların dirilen dudağına bir şey söyleyin lütfen bir şey kuyu güllerinin kuruyan ağzı hatıralarımızı kucaklayıp söz versin bize rüzgarlar özleyip yol bulsun ayrılıklara burada durup sonsuzlukla savaşıyorum kazasker çeşmesinin önünde güneşe sırtını dönüp kanatlarının şişmesini isteyen bu tuhaf var oluşumu affedin sırrı sarkmış bir sarmaşıktan sesleniyorum kabirdeki çocuğa bütün anneler uzuvlarının bittiği yerde yeşerip beyaz ateşlerle ölen çocuklarını uyandırsın şefkat bir daha kimin saçında soğuyacaksa o dalsın bir sonraki uykuya göz yaşlarıyla sarılıp seviyorum desin avazında yok olan ruha. |