sürgün günlükleri IIIyürüdüm eğirerek kendimi annemin kınalı saçlarından Süryani kızlar gördüm çocuksu bir dalgınlıkla kanayan ayaklarımla incittim tüm yolları kızaran yanaklarımı hibe ettim soykırımlara ölünmüş onca yere çıplak ayakla bastım diye gözbebeğimi yağmaladı kadınlar ve adamlar dindirmedi acımı camiler manastırlar mezarlıklar şizofren bir aynadan seyredip durdu kendini ve şûh kahkahalar savurdu dünya ölüme adadığı kanlı ağzıyla.. yürüdüm solgun ağaçların dökülüşünden geçerken zaman sıcak yaralarımla geçtim yedi kıtayı eylüldü ve potinli adamlar vardı hâkiye boyuyorlardı dünyayı radyolarda marşlar duvarlarda yazılar hazin ve nemli darağaçlarına ağlıyordu analar doğuya doğru teyakkuzdaydı ülkem soğuktu ve sular terliyordu okunmamış bildiriler gibi üşüyordum dışarıda birkaç satır tutsaklığıydı payım geçtiğim onca kıtadan yürüdüm yakamozluydu yollar bir an tekin sandım hayatı ansızın bölündü adımlarım emperyal çığlıklarla gelişkin çöplüklerde danışıklı dövüşe başladı kahramanlar (!) beş on kuş yılı bir kanaatsizlik; yani petrol su Bereketli Hilal uykusu ve yer altı düşü kurdular rahatı kaçtı çocukların son buldu saklambaçlar ve öldüler çömelerek kaderin kaza anında Bağdat’ta misket bombalarıyla.. yürüdüm yangın masalları vardı ana haber bültenlerinde ısrarla ağlıyordu analar Kudüs’e yönelmiş bakışlarla tarihin sayfalarında ıskartaya çıkarılmışken onca mukaddes kelâm dinmedi sürgünümüz ilahi çağrılarla belki de tanrı kendi doğusundan üflemişti insanlığa ve o yüzden öldürüyordu insanları en çok doğuda.. |
bazen bir hançer şiir
iyi ki var...