"GİTME"... Ne ağır bir gece bu Ya Rab! Ne kadim bir kasvetle dolu heybesi. Buhranına düşüversem , ölüme dek sürükleyecek sanki ruhumu. Ne ağır bir gece Bu Ya Rab! Yağmur değil kurşun yağıyor sanki semadan. Kar değil kan damlıyor sanki durmadan. “Gitme! Sana muhtacım. Gözümde nursun, başımda tacım.” Desem anlar mısın? Ulaşır mı feryatlarım gecenin bir vakti şehrine. Dönülmez yolların kaldırımlarında yankılanır durur mu? Titrek yaprakların ıslak teninde his bulup, Sıcak nefesiyle dağıtır mı ruhundaki hafakanları. Bağırsam yine sana Zeki Mürence. “Gitme” “Gitme” “Gitme” Desem. Nasıl bir acıklı yazgı bu? Avazım çıkıncaya dek haykırasım var! Bağırıp çağırıp sayıp sövüp “dön” diyesim var. Yokluğunun kaçıncı asrı devriyesi bilimorum. Ruhumun bedenden azade kılındığı bir yılın, Alem-i Ervaha ulaştığı devresinde, Kırlangıç mevsimi mi desem, yoksa bir hazan mıydı? Gün göğün sinesinde bir nurken mi? Gök nurun gölgesinde uyurken mi? Gündüz müydü gece mi,geç miydi,erken mi? Yoksa bir kapı eşiğinde her şey usulca biterken mi? Ne zamandı gidişin? “gidişlerimi hatırlar mısın bilmem, sana gelirken bile aklımdaydı ayrılığın o soğuk bakışı” Derdimde anlamazdın. Bilmem şimdilerde anlamaya vakıf mı izanın? İdrakine kabil mi ruhun o anın? İçimde bir ceset çırpınmakta, Çocukluğumdan kalma bir karamsarlık sarmalında, Ruhum karabasanlarla cebelleşiyor. Yüreğimde bir aks, “sen” diye “gitme” diye yankılanıyor. Geçmişten kalma bir sahne bu, Bildiğim en hazin bir planda, “Kavuşamayan eller” perdesi. Bu kadar mı bahtsızdım gerçekten, Bu kadar mı hüzne bulanmıştı kader defterim. Mürekkebi kurumayan bir ıstırap döngüsü. Gecesi gündüze, baharı hazana karışmış bir hüzün öyküsü. “ Sana haykırıyorum Ey Peri! Ölüm gölgemde nöbette hazır, Çile altımda serili hasır, Umut celladım, karşımda canlı, Bir bekleyiş ki, sonsuz heyecanlı, İşitilmeyen sesler ertesinde bir cumartesi, Cumanın gelmeyen bıktırmış tezkeresi, Pazara bir günlük mesafe, varın! Gelmez belki de o, beklenen yarın! “ (karanlıkta bilmeceler) ... Z.TERZİOĞLU/BURSA |