Özgürlüğe
evde daralıyor ruhum..
ve ait olmadığı bu dünyada dışarı çıkarıyorum... gezdiriyorum boş sokaklarda küsmüş gibi dünyaya gökyüzünü, güneşi gösteriyorum uçan kelebeğe bakıyoruz sonra pus kaplamış gözlerini çenesi, titreyen yavru kalbi anlıyorum.. peki diyorum elimdeki küçük serçesin ,ten kafesime konmuş bu dünyaya savrulmuş... çözmeye karar veriyorum, ruhumun iplerini.. gözlerinde beliriyor, -derin bir ışık- öyle bir ışık ki; yüreğimi kaplıyor.. cesaret aşılıyor... elimde ipi yürüyoruz köprüye sonsuzluğun maviliği yeryüzü ve gökyüzü taş alıp atıyorum denize kaybolsun diye, -yada belkide bana arkadaşlık etsin diye- yok sayıyoruz ya, görünmeyen şeyleri.. yok olmadı, sürdürüyor varlığını kim bilir hangi dünyanın eşiğinde... işte kapısı sonsuzluğun... sabırsızlanıyor ruhum özgürlüğe son adım... ve; bırakıyorum ipini ,uçuşunu seyrediyorum tuzlu su dolan gözlerimle... |