Kırık Bir Pencere Önünde DuranKırık bir pencere önündeyim. Üşüyorum, titriyorum, Ve canıma rüzgar değiyor. Sanki idama hazırlıyorlar beni. Son kez bir rüzgar değse tenime, Ve ben oracıkta senin kokunu çekerim içime. Işıkları söndü tüm şehrin, Karanlığa büründü tüm sokaklar. Ve çocuklar, Sahnenin öteki tarafındalar. Zaten hiç yoktular. Hep sessiz, Hep suskundular. Ve göğüs kafesimde bir çocuk yaşatırım. Öyle haylaz, öyle mahsum ve öyle güzel. Belki sana cenneti bahşedemem sevgili. Ama, yeniden filizlenirim, bir karanfil gibi. Bir karanfil gibi kırmızı, Bir karanfil gibi bahar kokulu. Hüznünü yeni dökmüş bir rüzgar esiyor. Saçlarımdan, tenimden, tırnağımdan Ve titreyen bir çocuğun ellerini tutuyorum. Elleri diclenin serin suları gibi soğuk, Fıratın gözleri gibi cesur, Ve fıratın dicleye sevdası gibi, Binlerce yıldan beri sevdasından geçmiyor. Dilinden, yurdundan, kavgasından geçmediği gibi. Bir ara sevi ağacının yapraklarına dokundum. Yeşilden, sarıya dönen sevi ağacının. Dalına sımsıkı sarılı bir yaprağın, Yere düşene dek, Bir yağmur damlasının, Ve bir hüzün çiçeğinin, Ellerimde solmasına tanık oldum. Sende yaşadığımın dörtte birini, Kendimde hiç yaşamadan. Sonra yelken açtım. Uçsuz bucaksız okyanuslara. Nereye gittiğimi, Nerede yaşadığımı hiç bilmeden. Mavi bir okyanusun üzerinde, Bir martı gibi, Denizin kokusunu içime çekerek sarhoş oldum. Küçük bir kız çocuğunu, Göğüs kafesimin altında yaşatarak. Elleri üşümüş bir çocuğum ben. Kırık bir pencere önünde duran. İbrahim Dalkılıç 17/11/2014 23:20 izmir |