1
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1139
Okunma
tarih kedinin ağzında eski bir çingene de olsa
ben haziran karşıtıyım hala
cambaz bir camın kırmızı ibadetine hayranlık duyan
kalbime değen siyah uçlu avize
gözlerimi kısıp bitene dek uyandırmayın beni
nereden geliyorsunuz öyle
yapamadıklarınız
ölü dudaklı bir iştah içinde
perdelerin arkasında başka göğe ışıldayan
yarım kalan hislerinizi düşünüyordum
derken siz geldiniz
şimdi ne söylesem eksik kalacak
karların örtüğü çatılardan mı bahsetsem
veya altında küçük karıncalar gibi
oyalandığınız gezintilerden
uzatıyorum
belki de ben bir ağacın altında üşüyen
yaz güneşine benziyorum
arkadaş oluyorum bir damlanın sırtımdan kayışına
biraz serinlik duysam
boşluğun bir anlamı olmalı
binlerce senedir gözlerimi açtığımda aynı yerdeyim
aldatılan kapı hissi ayini
vururken yanaklarım bir birine
bütün hatıralarımı unutup yeniden saymak
sen kimsin
gelen kim
görüyor musunuz beni
bana bakarken kendini
öldüğüme inandıramadılar
bu hesabın bir affı olmalıydı
öyle ya gülenlerin peşine takılan
duyguların göklere çıkışını tasarladığınız da
bütün geçmişi unutup yeni sayfalara doğru
hakikatler içinde ıslanmış birine
pişmanlığından dolayı söyleceğeniz bir şey kalmadıysa eğer
bırakın gitsin
bu rüya burada biter
gece olur sarılırız
yarın uyandığımızda
bir daha yarın
olacaksa eğer
beni sonu gelmeyen bir hayal sayın
uyanırken bütün sabahlar
saydam gülüşlerini bırakıyorsa güne
çabuk unutulan bir yağmur yağar geceye.