Zingerilla IXGözlerini yumuyordu Mezopotamya’da , Gökyüzü kararıyor . . Ay yüreğinin kıyılarına sessizce yanaşıyor , Yıldızlar yüreğinin orta yerine demirini atıyor . Dicle dinginleşiyor sesinde , Fırat duruluyor nefes alışlarında . . Güneş yüreğinden kopardığı yakamozları Bir başka diyarlara savurdukça , Gözlerinin önüne düşüyordu yıldızlar . Gökyüzünden yüreğine kayan yakamozlar , Güneş kızıllığında ağır ağır bakarken , Ne gökyüzü kararıyor , Ne kara bulutlardan yağmur damlıyor , Ne de serin rüzgarlar esiyordu şelale saçlarına . Hüzün Kovan Kuşları gittiğinden beri , Öyle durgun , Öyle sessiz , Öyle hüzünlüydü . Tozlu ve çamurlu yollardan geçiyordu , Ağır ağır yürürken , Rüzgarlar yüreğine esiyordu . Savrulurken kırmızı uzun eteği , Hüzünleri dökülüyordu . Yürüyordu Mardin’in dar sokaklarında , Aldırış bile etmiyordu , Dökülen hüzünlü anılarına . Acılar damlıyordu yüreğinin orta yerinden , Yine de aldırış bile etmeden geçip gidiyordu . Kerpiçli evin damından , Damlarken yıldızlar odasının içine Gökyüzünde asılı kalan ay, bir başka şavkardı gözlerine . Gecelerin en koyu zamanında , Dar sokaklarda yalın ayağıyla yürüken , Anılar yüreğinin saklı bahçelerinde dirilip , Düşlerinden çıkıp gelirdi Renas . Elleri uzanırdı Zingerilla’nın ellerine , Ellerini kavuştururdu ellerine , Parmakları dolanırdı birbirlerine , Ay bir başka parlardı , Kürtçe bir türkü olurdu rüzgarların esintisi . Yıldızlar vals ederek dolanırdı Acılarına . Ay saradı kanayan yüreklerini , Zingerilla , Renas’ın dudaklarından öperdi , Naylon terlikleriyle , Renas’ın ayaklarına basarak . . Dudakları dudaklarına kavuştuğunda , Nar ağaçları eğilirdi önlerinde , Dicle karışırdı , Renas Biraz daha Misk-i ala kokusuna tutunup , Diyarlardan geçerdi . Gözlerini yumarak , Yanaklarından bir kez daha öpebilmek için ; Boynunun altlı üstlü geçitlerinden geçerdi . Ve gözlerini açmadan , Uyanmadan düşlerinden , Bir köşeye geçerek , Sesizce yağmur kuşlarını bekliyordu . Radio da ince bir tiz . . Doğrularak koltuğundan , Radionun sesini biraz daha açtı ; Radio da Maria Farantouri - To Mystiko çalıyordu . Renas anılardan geçiyordu , Yürüyordu yüreğinin düş bahçelerinden , Mardin kapıları açılıyordu bir bir , Asma üzüm bahçelerinden , Gelincik tarlarından , Nar ağaçlarının ve ıhlamur kokularının eksik olamadığı köyüne varıyordu . Yıkık dökük harabe evlerin aralarından geçerek , Sürgün yollarına varıyordu . El ele yürüyorlardı , Korkuyorlardı , Zingerilla’nın gözleri ağlıyordu , Sarılıyordu Renas ’ın boynuna , Renas sessizce ağlıyordu . Yüreği kan ağlıyordu , Üzilmesin diye kucağına alarak koşar adımlarla kaçıyordu . Şimdi diye düşündü Şimdi Otlar bürümüştür ceviz ağaçlarının dibini , Gelincik ve üzüm bağları kurumuş , Ihlamur ağaçları köklerinden kopartılmıştır diye düşündü . Renas ’ın ve Zingerilla’nın evleri harabeye dönmüş Meşe ağaçlarından yapılmış merdivenlerden evlerinin damlarına çıkarak , Gökyüzünü izlerlerdi her gece . Söylediği Dengbejler, Stranlar gökyüzüne ulaşırdı O anılar artık yoktu artık. . Renas ’ın kara gözleri, Tuvallerde dolanıyordu , Her birini tuğlalı duvara asarak , Spot ışıklarıyla aydınlatmıştı . Gözleri bir bir tuvalde dolanıyordu , Buğulu sesi doluyordu kulaklarına , Pencerenin aralarından sızan rüzgarın sesi bölüyor düş gecesini , Ve uyanıyor düşlerinden Mirza Uzun saçaklı sakallarını düzelterek , Piposunu yaktı . Okuduğu kitabına kaldığı yerden devam etmeye başladı ; ’ Kevok uykudan uyanıp, gözlerini açtığında gördüğü ilk şey, güneşin mağaranın içine uzanan ışıkları oluyor. Mağaranın ağzı apaydınlık, insanın içini ısıtan bir aydınlık. Kevok toparlanarak mağaradan çıkıyor. Şimdi etrafı daha iyi görebiliyor. Bulundukları yer ağaçlarla sarılmış bir yükselti. Bu yüzden bütün ova ve ırmağın etrafı rahatlıkla görülebiliyor buradan. Ama Kevok ortalıkta yeni yüzler görüyor şimdi. Öyle bir iki de değil, yüz, yüz elli kadar yeni yüz. Bir koşuşturma var. Oraya buraya gidip gelenler var. Silahlar, fişeklikler dolduruluyor, dürbünler temizleniyor. Bu savaşçılar da ne zaman geldiler? Nereden, nasıl? Kevok nasıl gelişlerini duymadı? Yoksa Kevok’la arkadaşları geldiklerinde zaten burada mıydılar? "Günaydın!" Kevok yüzünü sesin geldiği tarafa döndüğünde, Renas’ın gülümseyen yüzü, uzun boyuyla karşılaşıyor. "Günaydın," diyor . Kevok gülerek, "Bunlar ne zaman geldiler Renas ?" (Aşk Gibi Aydınlık , Ölüm Gibi Karanlık - sayfa 215) Renas Tutaste |