gel zamanyâr dediğin çağırmadan gelendir en güzel gülüşüyle böğürtlen sevinciyle suad’ın külleri açarken kızıl kan çiçeğinden leylâ büyürken uyluklarımda yaktığı ateşin şavkımasıyla dövünürken kalp duyandır yaşamak; boşalmadan damarlarımdan ay tutkusu yusuf kuyuları dolmadan berrak ırmakları coşturmadan çığlığım güneşle saçımı tarar gibi gelendir bir tel saçıma delinsin kalkanın gergef fısıltılar uğuldasın şehr-i İstanbuldan avuntulara salma yüreğini bir melâl içreyim evrenin aynasında sen gelende kalem yontulur bakışlarımda ömürlerce duman tüter başımın üstünde mahşerin kıyısında yorgun taşlara kanımdan tutuşmuş küflü asur şiirler yazarım olurya sen gelmessen dudaklarının kıyısından kuş kanadıyla kelimeler gönder bana ufukta kıpkızıl titreyenim incir yaprağının dibine sağılırken rûzgâr kuşluk kayasına kederinden bir bulut uğrar sen atarsın İstanbulun nabzında dahası giz bırakır geçtiği yerlere ve ben girift bilmecelere dönerim unuturum bedir gecelerini buluşurum gülüşünle -aşk Marmarada yıkarken gölgesini |