KENTİN ISSIZ KALABALIĞI GÖZLERİNkentin yalnızlığında... sen uğrama gecenin karanlık izlerine ayın gözlerinden düşen yakamozun ışığına gel karşıda eskimiş kentin kalabalığı susar biz balıkçıların rakı beyazıyla üşürüz martılar ağlar yağmurun gelişini göğün karnına dağılır siyahlık üzerimize çektiğimiz ağacın gövdesiyle saklanırız uyuşur ayaklarımızda gece dallara düşer gece kuşundan uykusuz konma perdelerin çekildiği ahir zaman başlar ışıkların bir bir öldürüldüğü vakit kapıların sürgüleri çekilir dışarıdaki kirli uyanışa biz tarihi bir sevdanın istem dışı sevdasıyla sarılırız kayıkların tutsak edildiği dalgakıranı öper dalgalar uzağımıza düşen yarı aydınlık caddelerde nara basan hayat karnının sıcağına dokunur elimin yüzyıllık soğuğu içimde kopan bir kasırga senden saklayarak durgun bakar gözlerim sen rüzgarı üzerine giyinde gel tenimdeki acıları dokunuşunla dağıtsın gözlerinde ağıt yakan bir anneyi kapat gözlerime gözlerimiz kayıp bir çocuğun resimlerine ağlasın sessizliğin gri yanlarıyla akar kentin sığınmacı yalnızlığı dört taraf dört kuşatma duvarlarda yağmurun kurumaya yüz tutmuş varlığı hep bir asık suratlı zaman ve üzerinde demlenmiş bayat anı çoğalması büyür gecenin duruşunda çıplak düşler avucumun içine yaslanmış elinle sınarım hayalleri saçlarının kıpırdanışına sığmaz zaman ben sığmam kendime ve ulu orta aşık olurum sana kent kıyamet sessizlik içimizde susmuş çığlıkla düşer yalnızlık |