NâleŞiirin hikayesini görmek için tıklayın vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, değil mi ki ayaklar altında insan onuru, o kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru, ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş, değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın, değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e, vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, seni yalnız komak var, o koyuyor adama. William Shakespeare bir merhabanın sonuna eklenmiş veda mendiliyim |
gezmesi güzel, yaşaması zor..
ne gezdim ne yaşadım
boğazdan yutkunmadan sessizce geçtim..."
Teşhis mükemmel. Gerçektende yaşam şartlarının güçlüğü tartışılmaz bir husus. Tabi kaymak tabakayı tenzih edebiliriz.
Kendi hesabıma, İstanbul'un hoşuma giden yanlarından biri boğaz kıyısında bir simit yiyip, çay içmenin bile bir lezzeti, albenisi vardır.
Burada, işin özü şu bence. Cebiniz para dolu olacak ama kendi arzunuz dahilinde boğaza karşı simit yiyip, çay içerseniz harika. Yok eğer paranız olmadığı için simit yiyip çay içerseniz boğaza karşı bile çekilmeyebilir. Çünkü gerçek arzunuzu yansıtmıyor ki.
Bir izlenimimi daha paylaşmak isterim. Yanılıyorsam düzeltin lütfen. Ülkemizde örtük bir Payitaht çatışması olduğunu düşünürüm hep. Ankara'cılar ve İstanbul'cular.
İkisinin de körü körüne olanı kötü bence. Ankara'cı İstanbul'un bütün güzelliklerini hiçe sayıyorsa yanlış yapıyor. Aynı şekilde, İstanbul da doğup büyümüş insanlar da İstanbul'u körü körüne savunabiliyor. Hatta dar gelirli, ek iş yapan bir İstanbul'lu bakıyorsunuz, İstanbul da hayat 24 saat devam eder diyerek afra tafra yapabiliyor. Bu bahis doğru olsa bile kimler için geçerli kardeşim, senin için geçerli mi? Sen İstanbul'u hangi boyutta yaşıyorsun. Ceremesini çekiyorsun. Ekonomik sıkıntılarla öyle kuşatılmışsın İstanbul'un güzelliklerini görmüyorsun, hissetmiyorsun bile. Ah! Şu kendimizi yüksekten atma triplerimiz.
Tam tersi İstanbul'u da Ankara'yı da güzellikleri, özellikleri dairesinde yaşadığımız zaman tat alabiliriz diye düşünüyorum. Eski şairlerimizden Yahya Kemal'in bilirsiniz; Ankara'nın en sevdiğim yanı, İstanbul'a dönmesi demesi vardır. Samimidir şair, şiirlerinden de belli değil mi bu? Bir de onun görüp yaşadığı İstanbul şimdi ki İstanbul mu sanki? Aynı şekilde siyaset ve spor bilimcilerimizden Kurthan Fişek de tam tersi bir söyleyişle İstanbul'un en sevdiğim yönü Ankara'ya geri dönmesi der. O da içtendir. Doğma büyüme Ankara'lı ve Siyasal'ci bir hoca değil miydi? Atatürk ve Cumhuriyet başkenti Ankara imgesiyle yetişmiş bir insan olması elbette söylediği sözü içselleştirdiği anlamına gelir.
Bu tip içtenliğiyle kendini gösteren, sevimlilik kazanan durumlar vardır elbet. Ancak genel anlamda ön yargılara ve taassuba kendimizi kaptırmadık mı çatışmalı gibi görünen birçok öge güzel, doğru, iyi olabilir.
Sözü uzattığım için affınıza sığınıyorum. Güzel şiiriniz için teşekkür ediyorum. Her ne kadar başarılı ürünlerinizden biri gibi durmasa da. Yo şaka diyorum, başarılı başarılı. Ah bu zevzek yanım. Huyumdur efendim; Ne zaman çizmeyi aşsam kendimi Alp'ler de hissediyorum. Bir tür Heidi sendromu mudur nedir?
O değil de; Yüreğiniz solmasın, kaleminiz daim olsun dilerim.
levent taner tarafından 1/16/2015 7:37:53 PM zamanında düzenlenmiştir.