Hilal-i İstanbul
İstanbul medeniyetin dişlerinin çıktığı muazzam kale
Kainatı kuşatan saltanatın güneşi payitahtın örselendiği kilitli medeniyet hülyası Fatihin başlattığı hükmün rabıta eylediği eşsiz sanat Akdenize sularını akıtarak kendinden parçalarla Gemilerle limanlarla imzasını attığı eşsiz coğrafya Bir ilahi kalemin kaderi onun elinden mürekkep damlatır Hakikat ve ilim yolundan doğan mukaddes yer kabuğu İstanbul... Halepde Nabiyi görür gözlerin... Uzaktan kırçıl görünür hurma bahçeleri Ekmeği kadınlar yoğurur elleriyle Sevdiklerinin sofrasına huzur dilimler Bir kaderin deryada yalnız bıraktığı Bir lütuf boyutunda öperken ay şavkı Öylece isteklerin olur Halebi görünce Kudüse vardırır ayakların Kudüs ki en ince tasavvurla Bilmem kaç sene evvel Selahaddin Eyyubi ile İşlenmiş bir nakış gibi parlar İlahi dinlerin sancağında Yavuzdan eser yeller Mısra bakar kuleler Peygambere kutlu müjdeyi hilal-i aşk ile Bir va’z verir cümle kainata Bilal-i Habeşi Öyle bereketlidir ki bir taşını tutsan Kumdan bir kainat çıkarırsın Nil havzasında İskenderiyeye hükmün bilim ışığı yansır Kabaran dalgalar harfler gibidir Sahilleri yaladıkça kurutur cahiliyeden kalma sonbaharı Trablus Şama uzanır gider bir serüven Saltanatın kaynağı saltanatın şulesi Oralara mektep olur doğar Barış ve huzurun hilalcesi Ver elini Habeşistana gidelim Nilin öpülesi dudakları oradadır Ve kraliçe namında bereket verir Güller sümbüller doğurur kollarından Bin çocuğuyla merhamet saçan Kızgın bir renkle toprağı eller Keyfine diyecek yoktur Takvimlerin önemi yoktur Anasının sütüyle emzirdiği sübyanın Hasretini bildiği için Yıllardır göz yaşlarıyla besler Havza-i Mısrı Trablusgarpta ezan sesi Trablusgarpta en ince motiflerle karşına çıkar Elinde tamburu ile bir arab Nağmesine motif motif hilal işler Huzuru bulunca güler Ama yüz yıldan beri kan ağlar Sahralar Habeşistan Fildişi Kim soracak bu amansız gidişi ? İkliminden Akdenize düşen yağmur damlası Kuru toprağa can verirdi Şimdi kuru toprağa can veriyor Binlerce masum Habeşi Tuna nehri nasıl akar şimdi ? Nasıl sürer Bosnaya mavi seccadesini Öyle ki sen duanı bırakıp boğazdan ileri Bin dua ile yollardın gemileri Bir hain rüzgar kopardı Makedonyadan Arnavutluğa Selanikten Kırıma Kılıçlara güller gösterir Tekkelere dervişler gönderir Esirgemezdin ilahi hükmünü Bosnada köprü olmak vardı şimdi Yürüdükçe ayaklarından nurlar akarak Elinde bin yemiş ile Tüm ocakların babası hükmünde Zdravo ! diyerek Sancaklara sarılı muştuyu uzatmak isterdim Türküler işlediğim kanaviçeye Hilal işlerim gayrı dedi nenem Çünkim hasretiz biz göklerdeki sancağa Kandillerle ararız Drama köprüsündeki rahmet duasını Bir vatan dilinden belli olur Dilimin yayıldığı tüm kainata selam olsun İstanbul pay-i taht sen hükmünü Balkanlardan deşt-i Kıpçağa Oradan Hint denizine Habeşistana Arap Afrikasına bir seda ile Haşr ederek kurduğun bu hilalin En temerküz noktası Ve noktaların noktası Ayasofyadır Ayasofyada okunan dünya barışı fermanı Mazlumların rahmanı, çaresizlerin dermanı Gözlerim yaşla bakarken bin gözlü diyarıma Merhaba diyorum doğacak güneşin sabahına İstanbul Al beni de mürekkebin olayım Bir varağına elif, dal, mim Âdem olayım... |